Buna inanmakta güçlük çekebilirsiniz ama ilk kıtalararası bombalama operasyonu Amerika Birleşik Devletleri’ne karşı düzenlenmiş ve başarıyla da uygulanmıştır. Şimdi hafıza kayıtlarımızda bir yolculuğa çıkalım, ikinci Dünya Savaşı hakkında tüm bildiklerinizi aklınıza getirin. Bu saldırıları bir yere koyabiliyor musunuz? Acaba Japon kamikazeleri mi saldırmıştı? Hayır, onlar Amerikan gemilerine saldırdılar, topraklarına değil. Japonların, Kaitan isimli, benzer bir kamikaze denizaltı programı da vardı. Kakan ile ABD kıyı şeridine saldırmışlardı. Ama bu kıtalararası bir saldırı olarak değerlendirilemez. Almanlar olabilir mi? Hayır, onlar da Amerika’ya hiç dokunmamışlardı. Bahsettiğimiz, Japon Fu-Go programı. (Belki bölüm başlığı gözünüzden kaçmıştır diye söylüyorum.) Fu-Go planı, bugüne dek gerçekleşmiş en gizemli ve benzersiz askeri bombalama saldırılarından biridir. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Amerika kıtasının ulaşamayacakları kadar uzakta olduğunu ve bu yüzden savaşın tahribatından etkilenmediğini kısa sürede fark eden Japonlar, Pasifik Okyanusu’nu aşıp ABD’yi bombalayacak kağıttan balonlar yaptılar. İtiraf etmeliyim ki, bu hikayeyi ilk duyduğumda biraz kafam karışmıştı. Japonya ve balonlar bana hemen origamiyi çağrıştırıyordu. Bilirsiniz, şu ilkokulda yaptığımız kağıttan küçük oyuncaklar. Birilerinin nasıl olup da ufacık bir kağıt balonun Pasifik’i geçerek Amerika’ya zarar vermesini beklediğini tasavvur edememiştim. Amma da yanılmışım! Kafamda canlandırdığım bu minik balonların çapları yaklaşık on metreydi ve içleri de hidrojen gazıyla doluydu. Her balon için, Amerikan sumağına benzeyen, Kozo çalılığından yapılma çok ince bir tür kağıt kullanılıyor ve altı yüzün üzerinde kağıt parçası, Konnyakunori adlı -bir tür Japon patatesinden imal edilen- yapıştırıcı ile birleştiriliyordu. Balonları suya dayanıklı hale getirmek için, sıkı durun, mayalanmış yeşil persimmon (abanozgiller familyasından, yaprak dökmeyen ve dayanıklı bir tropik ağaç -ç.n.) suyu kullanılıyordu. Bu balonların yapılması öyle kolay bir iş değildi. Denemeler yaklaşık iki yıl boyunca devam etti ve harekete geçilene kadar dokuz milyon yen de para harcandı. (Savaş öncesi dönemde bu rakam iki milyon Amerikan dolarına eşdeğerdi.) Her balonun maliyeti on bin yenin biraz altındaydı. Balonların imalatında binlerce Japon vatandaşı görev almıştı ama hiçbirine ne için çalıştıkları açıklanmadı. İşgücünün önemli kısmını, enerjilerini savaş çabalarına yönlendirebilmeleri için okuldan erken bırakılan çocuklar oluşturuyordu. Balonlar, on ila on iki kilometre yüksekliğe çıkacak ve yukarda altmış beş ila yetmiş saat kadar kalabilecek şekilde tasarlanmıştı. Bu yükseklikte (dünyanın geri kalanının o dönemlerde bilmediği) jet akımı sayesinde, saatte 160-300 kilometre hızla ABD’ye ilerleyeceklerdi. Doğrusu plan oldukça ustaca hazırlanmıştı. Her balon, beş veya altı adet yangın bombası ile bir konvansiyonel silah taşıyordu. Denge için, her balonda, sayılan otuzu bulan üç kiloluk kum torbaları vardı. Balon dokuz kilometre yüksekliğin altına her düştüğünde, bir kadranlı barometre tetiği tarafından kum torbaları birer birer bırakılıyordu. Kum torbaları bittiğinde balonun da ABD üzerine varmış olacağı ve gemideki bataryanın ateşleyeceği fünyelerle bombaların bırakılacağı hesaplanmıştı. Son olarak, bir imha sistemi ile balonun varlığına dair her türlü kanıt yok edilecekti. En azından, teoride işlerin bu şekilde yürümesi gerekiyordu. Gerçekler ise tamamen farklıydı. İlk balonlar, 1944 Haziran’ında havalandılar ve bir tanesi bile Pasifik’i geçemedi. Tüm balonlara yerleştirilmiş radyo vericileri sayesinde yetkililer güzergahı takip edebiliyorlardı. Japonlar mecburen taslakların başına bir kez daha oturdular. Yeni bir tasarım, 1944 Ekim’inde tamamlanmıştı. On beş bin balon hazırlanması planlandıysa da, sonuçta sadece on bin adet balon imal edildi ve bunların ancak dokuz bin üç yüz tanesi yola çıkabildi. Yeni balonlar 3 Kasım 1944 tarihinde yola çıktılar, iki gün sonra, yani 4 Kasım’da, California sahilinin yüz kilometre kadar açığında düşen ilk balonun haberi geldi. (Hayır, matematiğim zayıf değil; Uluslararası Zaman Çizelgesi’ne göre, iki günlük bir saat farkı söz konusu.) Bu balon sadece radyo teçhizatı taşıdığı ve yolundan çıkmış bir meteoroloji balonu zannedildiği için dikkat çekmedi. Sonraki ay boyunca, çeşitli balon parçalan farklı mekanlarda tespit edildikçe, araştırmacılar silahı çözmeye başladılar. ABD hükümeti, bu balonların pek bir tehlike teşkil etmediklerini saptamıştı. Çünkü ciddi tahribata yol açabilecek ölçüde patlayıcı taşıyamıyorlardı. Hükümeti asıl endişelendiren, bu balonların veba ya da şarbon gibi biyolojik virüslerle yüklenip kıtanın önemli kısmına etki etmeleriydi. Ayrıca, halkın bu silahtan haberdar olunca vereceği tepki de kaygı uyandırıyordu. Panik, bombaların sebep olabileceği her türlü tehlikeden daha büyük olabilirdi. 1944 yılı Aralık ayının son günlerinde, Thermopolis’te (Wyoming) tespit edilen bir balon basında yer aldı. Bu hikayeyi gizli tutmaları gerektiğini anlayan ABD hükümeti, gazete yöneticilerinden ve radyo yayıncılarından, Japon balonları hakkında haber yapmamalarını istedi. Balonların az da olsa başarı sağladığı haberi yayıldığı takdirde, Japonlar daha fazlasını gönderebilirdi. Medya, şaşırtıcı bir şekilde işbirliği yaptı ve Japonlar, savaş sona erene kadar, balonlardan bir tekinin bile bu ülkeye ulaştığım öğrenemediler. (Amerikan vatandaştan da öyle – bu balonlar, UFO gördüğünü söyleyenlerin sayısında yaşanan artıştan da sorumluydu.) Balonlardan toplanan kum örnekleri, inceleme için Amerikan Jeoloji Araştırmalarına gönderildi. Balonların denizden havalandığı varsayılıyordu. Ancak, birkaç ay sonra tamamlanan raporda, öncelikle taşlaşmış kanıtlara dayanarak, Japonya’da balonların havalandığı iki bölge tespit edildi. Yoğun bombardımanla, Japonya’nın balonları imal etme ve havalandırma imkanları büyük ölçüde yok edildi. Japon komuta zinciri de balonların ABD’ye ulaşamadığını düşündüğü için, bu tesislerin onarımıyla uğraşılmadı ve proje, 1945 yılı Nisan ayında durduruldu. Peki, bu bombalar ne kadar hasara sebep olmuşlardı? Doğrusu, pek az. Japonlar, Amerika’nın Batı kıyısının geniş ormanlarla kaplı olduğunu zannediyorlardı. Orman yangınları başlattıkları takdirde, halkın paniğe kapılmasını sağlayabileceklerini sanmışlardı. Ancak, Japonlar büyük bir hata yapmışlardı! balonların hemen hepsi kış mevsiminde gönderilmişti ve yağmur yağarken hiçbir şey öyle kolayca yanmazdı. Ne yazık ki, 5 Mayıs 1945 tarihinde (yani, projeden vazgeçilmesinin ardından) Fu-Go bombalan altı kişinin ölümüne yol açtı. Bir rahip ile karısı, bir grup çocuğu Oregon’daki Bly yakınında bulunan Gearhart Dağı’na pikniğe götürmeye karar vermişlerdi. Peder Archie Mitchell arabayı park ettiği sırada, çocuklardan biri metal bir nesneye takıldı. Çocuklar bu nesneyi hareket ettirmeye çalışınca bir patlama meydana geldi. Elsie Mitchell ile yaşları 11 ile 13 arasında değişen beş çocuk orada öldüler, ikinci Dünya Savaşı boyunca, ABD’nin kendi toprağında bilinen tek saldırı sonucu ölüm vakaları bunlar oldu. 1950 yılında bölgeye bir anıt dikildi. Bronz plaketin üzerinde “5 Mayıs 1945 tarihinde, Japon bombası sebebiyle ölenlerin anısına adanmıştır, ikinci Dünya Savaşı boyunca, Amerika kıtasında bir düşman saldırısı sonucu can kaybı meydana gelen tek nokta burasıdır”yazıyordu. Bu hikayenin finalinde yaşanan beklenmedik bir gelişme, bir başka balonun, Doğu Washington bölgesindeki Hanford Mühendislik’in elektriğini kısa bir süre için kesmiş olmasıdır. Burası, ilerde Japonya’ya atılacak atom bombalan için uranyum üreten bir atom enerjisi santraliydi. Jeneratörler devreye girdi ama üretimde üç günlük bir aksama oldu ve bu da Manhattan Projesi’nde ufak bir gecikmeye yol açtı. Soğutma sistemi tamamen devre dışı kalsaydı nasıl bir nükleer felaket yaşanırdı, düşünün. Çernobil’i hatırlıyor musunuz? Kuzey Amerika’ya yaklaşık bin Fu_Go balonunun ulaştığı tahmin ediliyor. Bunlardan sadece 285’i tespit edildi. Kuzeyde Alaska, güneyde ise Meksika’ya kadar bu balonlara rastlandı. Balonların çoğu Pasifik sahiline yakın noktalarda görüldüyse de, iki tanesi Michigan’a kadar ulaştılar. Fu-Go projesinin başarılı olmadığı ortada. Balon saldırısını hazırlamak için Japonların harcadığı çaba, verilen zarardan çok daha büyüktü. Yine de, eğer balonlar California’ya sıcak ve kuru yaz mevsimi sırasında gönderilselerdi, büyük bir tahribata yol açmaları muhtemeldi. Daha da kötüsü, bu balonlara biyolojik veya kimyasal silahlar da yerleştirilmiş olabilirdi. Buna cesaret edememişlerdi, çünkü Amerika’nın da aynı şekilde yanıt vermesinden korkuyorlardı. Belki de, tek bir savaş uçağı inşa etmek için milyarlarca dolar harcamaktan vazgeçmeli ve daha ucuz seçenekler aramalıyız. Bir düşünün: Nükleer silahlarımız yerine milyarlarca gaz dolu balon yapabiliriz! Fazla bir şey yapmaları da gerekmez; sayıları bile yeterli tehdidi oluşturur.
İkinci Dünya savaşının En Tuhaf Silahı
FU-GO
Sözcük Sayısı: 1151