Örgütlerde Vizyon ve Misyon Kavramları

Örgüt Misyonu

Misyon, organizasyonların en önemli var oluş nedenidir. Çalışanlara yol gösteren, yaptıkları işlere anlam kazandıran ve bir organizasyonu benzerlerinden ayırt etmeye yarayan uzun soluklu görev ve amaçlardır.

Misyon, organizasyonların zaman içinde ulaşarak sona erdirebileceği bir hedef olmadığı için süreklilik arz eder.

Kuruluş amaçları ne olursa olsun organizasyonların, varlıklarını sürdürdükleri sürece, mutlaka kendilerine göre belirleyebilecek ve çalışanlarına aktarabilecek hedefleri bulunmalıdır.

Bir organizasyon misyonunu doğru olarak tanımlamadığı takdirde, çalışanlar organizasyonun hedeflerinden uzaklaşırlar ve  verilen iş kadar çalışırlar, yeni işler yapma ve yaratıcılık çabaları çok az görülür. Örgüt çalışanlarının yönetime olan güveni ve saygısı azalır. Yönetim ve personelin birbirinden kopuk ve bağımsız çalışması zamanla organizasyonun geleceğini tehdit eder.

Misyon örgütün kuruluş aşamasında belirlenmelidir. Örgüt misyonu oluşturulurken rakiplerinden  üstün ve farklı olmak amaçlanmalıdır. Misyonla birlikte kurucuların veya yönetim kademelerinin oluşturduğu örgüt kültürü ve inanç başarıda önemli bir yer alır.

Misyon bir yol göstericidir. Bu nedenle örgüt, ne yaptığını ve niçin yaptığını tüm çalışanların hafızasından silinmeyecek şekilde sloganlaştırmalıdır. Bu durum çalışanların görevlerini yaparken ortak amaca yönelmesini sağlayacaktır.

Örgüt Vizyonu

Vizyon bir idealdir. Vizyon, örgüt tarafından arzulanan ve çalışanlar tarafından benimsenen bir gelecek ile ilgilidir. Iyi bir vizyon, örgütü hem çalışanlar, hem de gelecek planlaması açısından daha belirgin ve güvenli kılar. Vizyon dinamik bir kavramdır. Sürekli olarak değişime ve gelişime açıktır. Örgütler, vizyonunu çalışanları ile paylaşmalı ve daha iyi bir gelecek için daha fazla iş birliği yapılması sağlanmalıdır.

Çalışanların yaratıcı düşüncelerinin önü açılmalıdır. Yaratıcı insan, sürekli öğrenme ihtiyacı duyar. Öğrenme ihtiyacı karşılandığı ölçüde yetkinlikler gelişir. Işletmenin rekabetüstü niteliği, insan kaynağının öğrenmesini geliştirme ihtiyacına bağlıdır. Rekabet üstünlüğü sağlamanın yolu ise yaratıcılığını geliştirmek isteyen insanların motive edilmesinden ve firmaya bağlanmasından geçmektedir.

Organizasyonel  başarı için vizyon tek başına yeterli değildir. Çok çalışma, sabır, kararlılık, fedakarlık, planlı ve sistematik hareket etme ve benzeri değerlerin organizasyonda olması gerekir. Misyon olmadan bu tür değerlerin ve inançların varlığından söz edilemez. Organizasyonların başarıya ulaşması için, yönetim alanında bazı evrensel ilkelerin ve değerlerin benimsenmesi ve bu değerlerin organizasyonda kurumsallaştırılması da gerekir. En başta organizasyonda insan olarak tüm çalışanlara değer verilmesi, müşterilere en iyi ve kaliteli hizmetin sunulmasının amaçlanması, ekip çalışmasına önem verilmesi, sosyal sorumluluk anlayışının mevcut olması gerekir.

Özlü Sözler

“Kaliteye önlem alarak ulaşılır. Aşı hastalığı tedavi etmenin yoludur.  Aynı şey organizasyonlar için de geçerlidir.” Philip Crosby

“Çizik bir elmas, çizik olmayan bir çakıl taşından daha iyidir.” Konfüçyüs

“Güler yüzlü olmayan dükkan açmamalı.” Çin Atasözü

“Yönetimin işi kontrol değil liderliktir.”  W.Edwards Deming

Şule SOYER
Jeoekonomist

13 Ekim 2003

Örgütlerde Vizyon ve Misyon Kavramları” hakkında 45 yorum

  1. Merhaba Sule Hanim,

    Orguteler icin vizyon ve misyon kavramlarini acilayici bir sekilde paylastiginiz icin tessekkurler.

    Biz de bahsettiginiz bilgilere isiginda kendi kurumumuz icin vizyon ve misyonumuzu 1 sene once olusturduk. Bu 1 sene icerisinde gercektende hem uygumlamada hem de sirket ici faaliyetlerde cok buyuk deigsiklikler gozlemledik.

    Diger kurumlara da tavsiyem sizin yukarida belirttiginiz gibi bu kavramlari en kisa surede kendi kurumlari icin uygulamalaridir. Kobiler eger bu kavramlara erken donemde adapte olabilirlerse ileride cok buyuk faydasini goreceklerdir.

    Yardimlariniz icin cok tesekkur ederiz.

    • Merhaba Tuğrul bey,
      Tecrübenizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim. Vizyon ve Misyon bir kurumun hedeflerine odaklanmasını sağladığı için önemli kavramlardır çünkü öngörülülüğü temsil eder.
      Bu vesile ile farklı sektörlerde farklı kurumların vizyon ve misyon örneklerini kendi kurumsal sitelerinde nasıl tanımlamışlar bizde paylaşalım;
      Kahve Dünyası
      Vizyon
      Kaliteli, yenilikçi ve farklı ürünler yaratan, Türk kahve ve ikram kültürünü, Türkiye’nin yanı sıra tüm dünyada tüketicilerle buluşturup, müşterilerin kendilerini iyi hissedeceği ve keyifle tüketeceği ortamlarda sunarak, sektöründe en beğenilen ve tercih edilen marka olmak.
      Misyon
      Doğru kalite-fiyat oranını sağlayarak, geniş ürün yelpazesiyle tüketici beklentilerini en üst düzeyde karşılamak.

      Ford Otosan
      Vizyon
      Türkiye’nin en değerli ve en çok tercih edilen sanayi şirketi olmak.
      Misyon
      Topluma fayda sağlayan yenilikçi otomotiv ürün ve hizmetleri sunmak.

      Sabancı Holding
      Vizyon
      Farklılıklar yaratarak kalıcı üstünlükler sağlamak.
      Misyon
      Rekabetçi ve sürdürülebilir büyüme potansiyeli olan “stratejik bir portföyü” paydaşlarına değer yaratacak şekilde yönetmek.

      Hacettepe Üniversitesi
      Misyon
      Hacettepe Üniversitesinin Misyonu, araştırma öncelikli bir Üniversite olarak, evrensel değerler ışığında verdiği eğitimle; bilim, teknoloji ve sanat alanlarında üstün nitelikli, değişime ve gelişime açık, sorgulayıcı bireyler yetiştirmek, ürettiği bilgi, hizmet ve teknolojiyi toplum yararına sunmaktır.
      Vizyon
      İlham verici bir dünya markası olan; öğrencisi, personeli ve mezunu olmaktan gurur duyulan; değişime ve gelişime liderlik eden bir üniversite olmaktır.

      Ankara Büyükşehir Belediyesi
      MİSYONUMUZ
      Ankara Halkının yaşamsal alanlardaki peyzaj ve yeşil alan gereksinimlerinin en yüksek düzeyde karşılanması, bu alanlarının bakım, onarım ve korunması hizmetlerini gerçekleştirmek koşuluyla sürdürülebilirliği için çalışmak.
      VİZYONUMUZ
      Dünya başkenti olan Ankara’yı daha yeşil, temiz, güzel, sürdürülebilir, sağlıklı ve yaşam kalitesi yüksek modern bir kent yapmak…

    • Bir Misyon, şirketin işini, hedeflerini ve bu hedeflere ulaşma yaklaşımını tanımlar. Bir Vizyon Beyanı, şirketin gelecekteki pozisyonunu tanımlar. Misyon ve Vizyon ifadeleri ve unsurları genellikle şirketin amaçlarının, hedeflerinin ve değerlerinin açıklamasını sağlamak için birleştirilir.

    • Tüm misyon ve vizyon ifadeleri, girişte asılı tozlu bir çerçevede, bir sürü unutulmuş, sıcak ama havada kalan sözler olmaya mahkum değil mi?
      Gerçek bir hedef için hazırlanmışsa, vizyon ve misyon ifadeleri şirketinizin çabalarına yol açmaya yardımcı olabilir ve gücünü büyük hedeflere ulaşmaya odaklayabilir.
      Ne de olsa Kelimelerin Gücü var.

  2. Merhaba benim oğlum 4 .5 yaşında ve z,ş,s,r,harflerini konuşurken soyleyemiyor k harfini de bazen doğru bazen t diye söylüyor ne yapmalıyız kelimeleri cikarttirmaya calisiyoruz ama pek soyleyemiyor yardımcı olursanız çok memnun oluruz için teşekkürler

    • Merhaba,
      Çocuğunuzda artikülasyon (sesletim) bozukluğu olabilir. Artikülasyon (sesletim) bozukluğu yapısal olabileceği gibi tamamen yanlış öğrenmeye de bağlı olabilir.
      Düzeltilmesi en güç olan sesletim bozukları ise duygusal uyumsuzluk ya da çatışmaya bağlı olanlarıdır. Bu nedenle sesletim bozukluğunun ağırlık derecesi saptanmalıdır. Artikülasyonu bozuk olan seslerin sözcük içindeki yeri belirlenmelidir.
      Önerim; bir Uzman Dil ve Konuşma Terapisti irtibata geçmeniz olacaktır.

  3. Çocuğum 1. Sinifa gidiyor 1.5 yasindan beri kres ve anaokulu vs kres ve anaokulndaykende ayniydi okula baslayinca düzelir dedim ama hic bir degisiklik yok okumuyor yazmiyor ogretmenden korkuyorum arkadaslarin sinifi gecip sen kalirsan ne olacak soruna hic üzülmüyorum hic bir seyi umursamiyor babamizda cok rahatti okumazsa okumasin boyaci olsun mobilyaci olsun diyen bir babamiz var cok guzel tiyatro yapiyor iki tane ogretmen bir tanede okul degistirdik hala ayni kafayi yemek uzereyim anlatamiyacagim psikolojiye girdim psikiyatriye götürdüm onu bile kandirabilecek bir çocuk psikiyatriye goturdukten sonra okul degistirdik yonlendirmesiyle senin cocugum cok akilli okulda ve ogretmende dedi degistirdik ama hic birdegusiklik olmadi tekrar pedagog a goturecemama sizin de tavsiyeniz onemli cok uzuluyorum ve elimde olmadan kiziyorum tabi buda dogru degil ama emin olun hoca tuttum inanilmaz sakin bir kadındı onu bile çıldırttı kacirdi ve evlat inanilmaz uzuluyorum ne yapabilirim nasil bir yol izleyebilirim

    • Merhaba,
      Çocuğunuzun çok akıllı olduğu kesin. Babanın kendisi ile ilgili düşüncelerini biliyorsa rahatlığı bundan kaynaklanıyor olabilir. Çocuğunuzun mutlaka farklı bir ilgi alanı vardır. O alanda çok yetenekli olabilir. Bu yönünü keşfedin, onunla konuşun çok istediği bir tercih varsa bunu yapabilmesi için okuldaki öğrenciliğinin de bilincinde olması gerektiği konusunda onu ikna edin. Sosyal ve sanatsal yönden onu mutlu edecek bir faaliyete yönlendirin. Bir pedagogla iletişim içinde olun. Ankara da iseniz çocuğunuzla tanışmak isterdim.

  4. Merhaba, nişanlımın kardeşi 1. Sınıfa gidiyor sürekli ders çalıştırıyorlar fakat gösterdikleri harfleri sayıları unutuyor mesela tv de gördüğü bir kelimeyi harf olarak söylüyor fakat birleştiremiyor matematikte 10 sayısını defalarca yazmasına rağmen o sayıyı işlemlere geçince unutuyor 3 ün üstüne kaç eklersen 10 olur diyoruz yapıyor ama alt satıra geçince unutuyor sınıfında sadece 3 kişi kalmış okuma yazmaya geçemeyen üstüne düşüyoruz diye okuyamıyor mu acaba öğretmeniyle irtibat halindeyiz o da pedegoga götürün dediler götürdük o da hiç birşeyi yok çok zeki dedi rehber öğretmeni de inatçılık yapıyor diyor ne yapıcağımızı şaşırdık yardımcı olurmusunuz lütfen

    • Merhaba,
      Görüştüğünüz pedagog “öğrenme güçlüğü” tanısı koymamış ve öğrenme güçlüğünü tetikleyen herhangi bir bulgu tesbit etmemiş. Bu durumda sınıf öğretmeni okumaya geçemeyen öğrencilerine ayrı olarak bir program uygulamalı bir süre sonra mutlaka okumaya geçeceklerdir tabii zaman ve sabır şart.
      Okumaya geçemeyen çocuklar için neler yapılabilir.
      -Hangi sessiz harfleri kavramış onları tespit edip eleyelim.
      -Sesli harflerde de aynı yöntemi kullanalım.
      -Kavrayamadıkları harflerle bol bol dikte ve okuma çalışmaları yaptıralım.

  5. Slm biz Almanya’dan Türkiye’ye dönüş yaptık oğlum 2. Sınıfa burda devam edıyor daha yenı başladı ögretmeni cok geride oldugunu söyledı ben okadar üzülüyorumkiii okuması yazması cok yavaş ve Türkçe kelımelerın anlamlarını bilmiyo nagpacamı şaşırdım etüde gönderecem ögretmeni özel ders verecek birini bul dedı bukadar masraf ağar gelecek yeni düzen kurmaya çalışıyoruz kolay deil ne yapacağımı bilmiyorum lütfen yardımcı olun

    • Merhaba,
      Çocuğunuzun zorluk çekmesi normal. Farklı bir sürece uyum sağlamak ve diline tam vakıf olmadığı bir eğitim sistemini anlamaya çalışmak için onun zamana ihtiyacı var. Ancak çocuklar çok hızlı ilerleme kaydettikleri için bu durumu sorun etmeyin. Diğer çocuklarla onu kıyaslamayın özel ders aldırmak yerine siz her gün düzenli olarak birlikte çalışın. Okullar tatil olunca bol resimli iri yazılı onun seçeceği kitaplar alın birlikte okuma çalışması yapın. Bu şekilde eksik olduğu kelime hazinesi gelişecektir. Panik yapmayın, üzülmeyin ve çocuğun motivasyonunu düşürmeyin. Onu bu durumu halledebileceğine inandırın. Sizde inanın.

    • Merhaba,
      Aşağıda verdiğim linkte okuma çalışmaları için materyaller var.
      Birinci sınıf sesler ve okuma yazma çalışması

      Bunlardan çocuğunuzun seviyesi için uygun olanlarla çalışmaya başlayın.

      Sabırlı olun ve lütfen kızmayın. Çocuk özgüvenini kaybederse daha fazla zorluk yaşarsınız. Yarı yıl tatilini verimli değerlendirirsiniz. Baştan tekrar yaparsanız kısa sürede okumanın mantığını çözecek arkadaşlarına yetişecektir.

      • Hocam Merhaba benimde 1.sınıfa giden bir oğlum var. Dört yaşında konuşmaya başladı bazı sesleri soyleyemiyor r l başta olmak üzere. Okuyamadi gelince sesleri tanıyor fakat yavaş ve heceleyerek okuyor. Soyleyemedigi r l seslerini okurken zorlanıyor yutuyor bebek gibi konuşuyor çoğu zaman. Noktalı heflerin noktasını koymayı unutuyor. Dikte ye gelince o kar zorlanıyor ki defalarca tekrarlamak rağmen çoğu kelimeleri yazmıyor ela lale tel ile bebek baba anne tarzı kolay olanları gayet güzel yapıyor. Ancak gündüz gece ç c g j z ş ö ı ü z seslerini dikte edemiyor aradaki sesli harfleri unutuyor örneğin anlık yaz diyorum anla yazıyor ancak ikili ve üçlü hecelere okumakta ve yazmakta gayet iyi anlamıyorum 15 tatil boyunca hergün okuma yaptirdim çok sıkılıyor okumak istemiyor çık ağır okuyor. Okuma yaparken sürekli eliyle ayagiyla oynuyor konsantre olmuyor onemsemiyor ne yapabilirim yardım.önerdiğimiz bir eğitim psikolog var mı yardım lütfen.

        • Merhaba,
          Mutlaka bir pedagog ile temasa geçmeniz gerekiyor. Ankara’da olduğum için Madalyon Psikiyatri Merkezini önerebilirim. Siz de farklı yerleri araştırabilirsiniz.

          Çocuğunuzda öğrenme güçlüğü problemi tespit edilirse, eğitim hayatında başarılı olabilmesi için yalnızca erken teşhis ve bireysel öğrenme desteği yeterli değildir, böyle çocukların problemlerini anlayabilen ve onu destekleyen bir çevre içinde büyümesi ve gelişmesi çok büyük önem taşır. Yanlış yaklaşımlarla karşılaşan çocukta sıkıntı ve stres baş gösterir, ve çocuk başarıyı yakalayamaz.
          Sınıf öğretmenlerinin tek başına öğrenme güçlüğü çeken bir çocukla başa çıkmaları oldukça zordur, çünkü bu durum çok yönlü bir problem oluşturduğundan yoğun bireysel ilgi gerektirir.
          Öğretmenle birlikte aileye de çok iş düşmektedir. Bu tür çocukların farklı yeteneklerinin de desteklenmesi çocuğun öz güveni ve geleceği açısından son derece önem taşımaktadır.

  6. Birinci Sınıf Sesler Okuma Yazma Çalışması

    1- 1.Sınıf 1. Grup Sesler Genel Tekrar
    2- 1. GRUP DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI
    3- 1. GRUP A HARFİ ÇALIŞMALARI
    4- 1. GRUP Aşağıdaki kelimeleri okuyalım, eşini bulalım ve aynı renge boyayalım etkinliği
    5- “ELAT ” SES GRUBUNDA ÖĞRENDİKLERİMİZİ TEKRAR EDELİM
    6- “ ELAT ” SES GRUBU ÇALIŞMA SAYFASI
    7- ‘E-L-A’ SESLERİYLE OKUMA YAZMA ETKİNLİĞİ
    8- te-ta ÇALIŞMA SAYFASI
    9- tel-tat-alta ÇALIŞMA SAYFASI
    10- tat OKUMA-YAZMA SAYFASI
    11- Talat ÇALIŞMA SAYFASI
    12- t SESİ -YAZMA
    13- T SESİ TEKRAR ÇALIŞMASI
    14- t SESİ ÇALIŞMA SAYFASI
    15- T SESİ CÜMLELER
    16- let-alet-atlet ÇALIŞMA SAYFASI
    17- L SESİ TEKRAR
    18- L SESİ OKUMA ÇALIŞMASI
    19- L SESİ METİN
    20- İLK OKUMA YAZMA ŞALIŞMA SAYFALARI – BÜTÜN HARFLER
    21- HECELERDEN KELİME VE CÜMLE OLUŞTURMA
    22- Görsellerle Bütün Harfler
    23- et-ete-te ÇALIŞMASI
    24- Elle elle elle
    25- e-l-a-t-i-n-o-r SESLERİ ÇALIŞMALARI
    26- e-l-a-t Metin Okuma ve Yazma Çalışması
    27- e-l-a-t Metin Okuma ve Yazma Çalışması (2)
    28- e-l-a-t İle İlgili Okuma Metni Pano
    29- E-L-A-T HIZLI OKUMA KARESEL METİNLER
    30- e-l-a-t Görsel Okuma ve Yazma
    31- E-L-A OKUMA YAZMA ÇALIŞMASI
    32- ela lale al ÇALIŞMA SAYFASI
    33- ÇALIŞMA SAYFASI
    34- atla-atlat-lat ÇALIŞMA SAYFASI
    35- alet-atlet ÇALIŞMA SAYFASI
    36- a ve e sesleri
    37- A SESİYLE İLGİLİ ÇALŞMALAR
    38- A SESİ CÜMLELER
    39- 29 HARF HECE VE KELİMELER
    40- 29 HARF BÜTÜN SESLER
    41- 1. SINIF 1. GRUP OKUMA YAZMA ÇALIŞMASI
    42- 1. SINIF 1. GRUP ÇALIŞMA SAYFASI
    43- 1. GRUP SESLER
    44- 1. GRUP SESLER
    45- 1. GRUP SESLER BULMACA
    46- 1. GRUP OKUMA – YAZMA ÇALIŞMALARI
    47- 1. GRUP HARF TABLOSU
    48- elat Hızlı Okuma Metinleri

  7. Birinci sınıf anne babası olmak zor iştir. Sabır ve emek ister. Veli öğretmene, öğretmen de velisine dert yanar yapamıyor diye. Yani sık sık öğretmen -veli görüşmesi yapmaları gerekmektedir. Öğretmen neler yapılabileceğini daha iyi bilmektedir tabi. Veliyi yönlendirir. Nasıl çalıştırılması gerektiğini, eksiklerinin neler olduğunu söyler. Veli de evde çocuğuna bu konularda yardım eder. Velilerimiz çocukları okuma yazma öğrenirken her zaman yanında olmak, onlara yardımcı olmak isterler. Okula başlayan minikler ve velilerinin ilk karşılaştığı sorunlardır bunlar.

    Birinci sınıfta tabi ki sadece bu sorunlarla karşılaşmıyor velilerimiz. Bir de okuma boyutu var. Verilen her ses önce hissettirilir, sesin söylenişi verilir. Sonra yazılışı gösterilir. Çocuk sesi hem yazabiliyor, hem de sesi okuyabiliyorsa tanımıştır sesi. Çocuklar sesleri birleştirmeyi kavradıklarında her şey çok kolay oluyor. Hemen olmuyor bunu kavramaları ilk verdiğimiz seslerde epey zorlanıyorlar, anlayamıyorlar. Velilerimiz burada çok telaşlanıyorlar. “Benim çocuğum sesleri okuyor, yazıyor ama birleştiremiyor. Ne yapmalıyım? ” Önce çocuğa patlıyorlar “Kızım, oğlum kaç defa söyledim. Hala niye okuyamıyorsun? Daha şimdi söyledim ya bu ele diye… Bu örnekler uzayıp gider. Çocukta okumak ister tabi ki ama elinde değildir ki.Bu durumda onu azarlamak hiçbir işe yaramaz. Çocuğu okumaktan soğutur bazen bu sözler. Peki ne yapacak anne ve babalar. Sabırlı olup tekrar tekrar, ara ara okutmaya devam edecekler. Belki de ilk hafta olmayacak, başaramayacak, siz yine dert yanmaya devam edeceksiniz. Ama öğretmen diğer sesleri öğretmeye devam edecek. Her sesin öğretimine sınıf seviyesine göre belli bir zaman ayırdıktan sonra diğer bir sesi verecek. Siz daha çok telaşlanacaksınız büyük olasılıkla ama merak etmeyin çocuklar bir yandan yeni sesi öğrenirken, diğer yandan da eski öğrendiklerini yapılan çalışmalarla sürekli tekrar edecekler. Hem eski hem de yeni öğrenilenler tekrar edildikçe pekişecektir İşte yapılan bu tekrarlarda bir bakacaksınız ki çocuğunuz geçen gün okuyamadığı sözcükleri artık okuyor. Çünkü zamanla çocuklar bu birleştirme işinin mantığını kavrayacaklar. Sonra ise çok daha kolay olacaktır.

    Çocuğunuz belki biraz geriden gelecek.Ama bu dönemde çokta önemli değil. Her çocuk aynı zaman da öğrenmez zaten. Hiç kimse de bunu beklemez. Bazı çocuklar 1-2 göstermede öğrenirken bazıları 10 kere de , bazıları ise diğerlerinden aylar sonra öğrenebilir. Bu normaldir. Her çocuk farklıdır ve her çocuğun öğrenmek için bir zamanı vardır. Siz ne kadar çabalarsanız çabalayın o zaman gelmemişse siz boşuna kendinizi yıpratırsınız. Özellikle anneler bu konuda daha sabırsızdırlar. Çocukları defalarca tekrara ve çalıştırmaya rağmen başarılı olamıyorsa annelerden şu cümleleri sık sık duyabilirsiniz.”Çıldırmak üzereyim. Sinirden kaç saattir ağlıyorum. Bu çocukta bir sorun var galiba…vb” Aslında bilseler ki çocuk zamanı geldiğinde okuyup yazacak ; eminim ki kendilerini bu kadar yıpratmazlardı. Sene sonu geldiğinde bir sınıftaki öğrencilerin en fazla 2 veya 3´ü okumaya geçemez. Bir problem varsa profesyonel bir yardım almak gerekir.

    Bazı çocuklarda verilen ses ve sözcükleri ezberliyorlar. Başta ezber olsa da mantığını mutlaka kavratmak gerekiyor. Yoksa öğrendikleri her sözcüğü ezberlemek çok zor . Önce sesi tanıyacaklar, okuyacaklar; sonra yazacaklar ve en son da öğrenilen sesleri birleştirip okuyacaklar. Okuma yazma öğretiminde en önemli aşama öğrenilen sesleri birleştirmektir. Sesleri birleştirmeyi öğrenen çocuk okumayı başarır. Yazması içinde bol bol bakmadan yazma,dikte çalışması yapmak gerekir. Öğrenilen ses ve sözcükler tekrar tekrar okutulduktan sonra önce bakarak yazma çalışması ve en son olarak da bakmadan yazma çalışması mutlaka yaptırılmalıdır. Sesleri birleştirerek okuyan ve bakmadan yazabilen öğrenci artık okuma yazmayı başarmış demektir. Bundan sonra bol bol okuma yazma çalışması yaparak okumanın hızlandırılmasına çalışılmalıdır. Çocuklar okuma yazmayı yeni öğrendiklerinde tekrar yaptırmak çok önemlidir. Yeni öğrenilen bilgiler çok çabuk unutulabilmektedir. Zaman zaman velilerimiz çocuğum okuma yazmayı öğrendi diye okuma yaptırmayı ihmal edebiliyor. Bu durumda çocuklarda gerilemeler oluyor. Okuması hızlanmayabiliyor. Her gün düzenli olarak okuma yazma çalışması yaptırmayı unutmayın. Yoksa yaptığınız tüm çalışmalar boşa gidebilir. En baştan itibaren düzenli olarak okuma yazma çalışmasını ihmal etmeyin.

    Okumaya geçen çocuklara bol bol tekerlemeler okutun.
    Bu dönemde çocuklar uzun yazılar okumaktan memnun olmazlar.
    Okudukları parçaları çok kısa olması önemlidir.
    Bunun için en uygun okuma materyalleri hem kısa hem de eğlenceli olan tekerlemeler, şiirler ve bilmecelerdir.
    Çocuklar bunları eğlenerek okur ve çok çabuk ezberlerler. Bu da okumalarını hızlandırmada önemlidir.
    Bu dönemde okunacak hikayeler de bol resimli, az yazılı ve büyük puntolu olmalıdır.
    Dil ve anlatımı da çocukların seviyesine uygun basit, anlaşılabilir olmalıdır.
    Okunan hikayeler mutlaka anlattırılarak çocuğun anlatım yeteneği de geliştirilmelidir.
    Bu arada kitaplardaki resimler de anlattırılmalı,kitapta yazanlarla ilgisi olup olmadığı sorulmalıdır.

  8. SAYIN VELİLER,
    Size verdiğim fotokopiler içinde 2 adet hece tablosu vardır.Şu an elinizdeki fotokopi okuma tablosu, ayrı bir fotokopiyle verilen ikincisi ise yazı tablosudur.Çalışmayı belirttiğim şekilde yaparsanız daha yararlı olacaktır.Her satırda toplam 10 hece bulunuyor.Bu 10 heceyi takılmadan okuyana kadar okutun.Her satırı okuduktan sonra siz söyleyin onlar yazı tablosuna güzel bir şekilde yazsın. Yazarken mutlaka sesleri çıkararak yazsın.Eğer yazarken siz sürekli gösterirseniz çalışmanın hiçbir yararını göremezler.Ayrıca kesinlikle harf harf söylemeyin.Bu şekilde harflerin yerini öğrenemez ve kendi başlarına yazamazlar.Yanlış yazarsa sildirip tekrar okutun. Zaten yazdıkça diğer sayfalarda daha az hata yapacaktır.
    Çok zorlanan ve okuyamayan yavrularımıza sesleri birleştirirken başlarda yardımcı olabilirsiniz.Fakat devamında kendi sesleri birleştirmek zorunda.Yazarken ne kadar zorlanırsa zorlansın siz kesinlikle tabloyu göstermeyin ve harf harf söylemeyin.Çünkü şu an okuması en zayıf öğrencilerimiz bile bakarak yazabiliyorlar.Bu çalışmayı yapmamızdaki amaç harflerin sırasını kavrayarak kendi başına yazabilmelerini sağlamaktır.
    İki heceden oluşan sözcükleri okutup yazdırırken hecelettirin. Örneğin “aya” hecesini aaa-ya şekilnde okutun.”ile” hecesini iii-le şeklinde okutun.İyi durumda olan yavrularımız tek seferde okuyabilirler.Üç harfli olup tek heceden oluşan heceleri okuturken zorlanırsanız yavrumuz önce ilk iki harfi çıkarsın sonuna üçüncü harfi eklesin.Örneğin “set” hecesini okurken seee-t “set” şeklinde okutun.”yol” hecesini okurken yooo-l “yol” şeklinde okutun.
    Bazı sesleri tanımayan ya da yanlış yazan yavrularımız var.Bunlar evde bol bol zayıf oldukları harfleri yazsınlar.Ayrı bir deftere ya da sayfaya harfleri güzel yapana kadar yazsınlar.Hangi harfi yazarken zorlanıyorsa setlerden o harfin olduğu sayfayı açıp bakarak yazsın.Harf nerde başlıyor hangi çizgilerden geçiyor iyice izlesin.Her harfi yazarken bakarsa birkaç denemeden sonra kurallı ve güzel bir şekilde yazacaktır.
    Durumu en iyi olan öğrencilerim dahi bu çalışmayı titizlikle yapmak durumunda.Bu tabloyu öğrendiğinde iyi olan yavrularımız hatasız okuyabilecek,okuması çok zayıf olan yavrularımız da büyük gelişmeler göstererek okumaya geçeceklerdir.Şimdiden belirtmek isterim ki bu dönem vereceğim ders içi performans notlarında bu tabloda yapılan çalışmaları doğrudan dikkate alacağım.Lütfen siz de bu tablo üzerinde aynı ciddiyetle yavrularımızı çalıştırın.Vereceğiniz emekler için her birinize ayrı ayrı teşekkürlerimi sunuyorum.Hepinize kolay gelsin.

    ELAT-İNORM-UKIYSD HECE TABLOSU
    el et en er em ek ey es ed
    al at an ar al ak ay as ad
    il it in ir im ik iy is id
    ol ot on or om ok oy os od
    ul ut un ur um uk uy us ud
    ıl ıt ın ır ım ık ıy ıs ıd
    le te ne re me ke ye se de
    la ta na ra ma ka ya sa da
    li ti ni ri mi ki yi si di
    lo to no ro mo ko yo so do
    lu tu nu ru mu ku yu su du
    lı tı nı rı mı kı yı sı dı
    ele ete ene ere eme eke eye ese ede
    ela eta ena era ema eka eya esa eda
    eli eti eni eri emi eki eyi esi edi
    elo eto eno ero emo eko eyo eso edo
    elu etu enu eru emu eku eyu esu edu
    elı etı enı erı emı ekı eyı esı edı
    ale ate ane are ame ake aye ase ade
    ala ata ana ara ama aka aya asa ada
    ali ati ani ari ami aki ayi asi adi
    alo ato ano aro amo ako ayo aso ado
    alu atu anu aru amu aku ayu asu adu
    alı atı anı arı amı akı ayı ası adı
    ile ite ine ire ime ike iye ise ide
    ila ita ina ira ima ika iya isa ida
    ili iti ini iri imi iki iyi isi idi
    ilo ito ino iro imo iko iyo iso ido
    ilu itu inu iru imu iku iyu isu idu
    ilı itı inı irı imı ikı iyı isı idı
    ole ote one ore ome oke oye ose ode
    ola ota ona ora oma oka oya osa oda
    oli oti oni ori omi oki oyi osi odi
    olo oto ono oro omo oko oyo oso odo
    olu otu onu oru omu oku oyu osu odu
    olı otı onı orı omı okı oyı osı odı
    ule ute une ure ume uke uye use ude
    ula uta una ura uma uka uya usa uda
    uli uti uni uri umi uki uyi usi udi
    ulo uto uno uro umo uko uyo uso udo
    ulu utu unu uru umu uku uyu usu udu
    ulı utı unı urı umı ukı uyı usı udı
    ıle ıte ıne ıre ıme ıke ıye ıse ıde
    ıla ıta ına ıra ıma ıka ıya ısa ıda
    ıli ıti ıni ıri ımi ıki ıyi ısi ıdi
    ılo ıto ıno ıro ımo ıko ıyo ıso ıdo
    ılu ıtu ınu ıru ımu ıku ıyu ısu ıdu
    ılı ıtı ını ırı ımı ıkı ıyı ısı ıdı
    lel let len ler lem lek ley les led
    lal lat lan lar lam lak lay las lad
    lil lit lin lir lim lik liy lis lid
    lol lot lon lor lom lok loy los lod
    lul lut lun lur lum luk luy lus lud
    lıl lıt lın lır lım lık lıy lıs lıd
    tel tet ten ter tem tek tey tes ted
    tal tat tan tar tam tak tay tas tad
    til tit tin tir tim tik tiy tis tid
    tol tot ton tor tom tok toy tos tod
    tul tut tun tur tum tuk tuy tus tud
    tıl tıt tın tır tım tık tıy tıs tıd
    nel net nen ner nem nek ney nes ned
    nal nat nan nar nam nak nay nas nad
    nil nit nin nir nim nik niy nis nid
    nol not non nor nom nok noy nos nod
    nul nut nun nur num nuk nuy nus nud
    nıl nıt nın nır nım nık nıy nıs nıd
    rel ret ren rer rem rek rey res red
    ral rat ran rar ram rak ray ras rad
    ril rit rin rir rim rik riy ris rid
    rol rot ron ror rom rok roy ros rod
    rul rut run rur rum ruk ruy rus rud
    rıl rıt rın rır rım rık rıy rıs rıd
    mel met men mer mem mek mey mes med
    mal mat man mar mam mak may mas mad
    mil mit min mir mim mik miy mis mid
    mol mot mon mor mom mok moy mos mod
    mul mut mun mur mum muk muy mus mud
    mıl mıt mın mır mım mık mıy mıs mıd
    kel ket ken ker kem kek key kes ked
    kal kat kan kar kam kak kay kas kad
    kil kit kin kir kim kik kiy kis kid
    kol kot kon kor kom kok koy kos kod
    kul kut kun kur kum kuk kuy kus kud
    kıl kıt kın kır kım kık kıy kıs kıd
    yel yet yen yer yem yek yey yes yed
    yal yat yan yar yam yak yay yas yad
    yil yit yin yir yim yik yiy yis yid
    yol yot yon yor yom yok yoy yos yod
    yul yut yun yur yum yuk yuy yus yud
    yıl yıt yın yır yım yık yıy yıs yıd
    sel set sen ser sem sek sey ses sed
    sal sat san sar sam sak say sas sad
    sil sit sin sir sim sil siy sis sid
    sol sot son sor som sok soy sos sod
    sul sut sun sur sum suk suy sus sud
    sıl sıt sın sır sım sık sıy sıs sıd
    del det den der dem dek dey des ded
    dal dat dan dar dam dak day das dad
    dil dit din dir dim dik diy dis did
    dol dot don dor dom dok doy dos dod
    dul dut dun dur dun duk duy dus dud
    dıl dıt dın dır dın dık dıy dıs dıd

    ŞİMDİ DE YAZALIM
    YAZARKEN ÇOK DİKKATLİ OLALIM! SAYFALAR OKUMA TABLOSU SATIRINA DENK GELECEK ŞEKİLDE HESAPLANDI.EĞER DİĞER SAYFAYA GEÇERKEN OKUMA TABLOSUNUN DIŞINDA FARKLI BİR HECEYLE BAŞLIYORSANIZ YAZARKEN KAYDIRDINIZ DEMEKTİR.KAYDIRMADAN ÇOK GÜZEL BİR YAZIYLA YAZALIM.

    ELAT-İNORM-UKIYSD YAZI TABLOSU

    CANIM YAVRUM, EĞER BÜTÜN HECELERİ KENDİ BAŞINA OKUYUP YAZABİLDİYSEN YÜREKTEN KUTLARIM.

    BU İŞİ ÇÖZDÜN SEN. SÜPERSİN.

  9. 10 defa oku ! 1 defa deftere yaz.

    DERYA
    Derya dondurma aldı.
    Derya dondurma yedi.
    Dede dondurma al.
    İki dilim kek yedik.
    Derya yemek yedi.
    Derya ile Dilek doydu.

    DERYA
    Derya dondurma aldı.
    Derya dondurma yedi.
    Dede dondurma al.
    İki dilim kek yedik.
    Derya yemek yedi.
    Derya ile Dilek doydu.

    DEDE
    Dedemin adı Kadir.
    Kadir dede.
    Dedem, odun kesti.
    Dal dal odun kesti.
    Odunları sattı.
    Kadir dede kek yedi.

    DEDE
    Dedemin adı Kadir.
    Kadir dede.
    Dedem, odun kesti.
    Dal dal odun kesti.
    Odunları sattı.
    Kadir dede kek yedi.

    DEMET
    Demet odunlar nerede?
    Dayı odunlar orada.
    Demet dayıma odun attı.
    Dayım odunları kırdı.
    Demet odunları aldı.
    Demet odunları sıraladı.

    DEMET
    Demet odunlar nerede?
    Dayı odunlar orada.
    Demet dayıma odun attı.
    Dayım odunları kırdı.
    Demet odunları aldı.
    Demet odunları sıraladı.

    DİLEK
    Dilek su akıyor.
    Su damla damla akıyor.
    Dilek kek yedi.
    Dilek kedi aldı.
    Sarı kedi mır mır dedi.
    Kedi eti yedi.

    DİLEK
    Dilek su akıyor.
    Su damla damla akıyor.
    Dilek kek yedi.
    Dilek kedi aldı.
    Sarı kedi mır mır dedi.
    Kedi eti yedi.

    KADİR
    Kadir dereye indi.
    Dilek sende in dedi.
    Dilek inemem dedi.
    Daldan dut aldı.
    Tadı damakta kaldı.
    Kadir dut yedi.

    KADİR
    Kadir dereye indi.
    Dilek sende in dedi.
    Dilek inemem dedi.
    Daldan dut aldı.
    Tadı damakta kaldı.
    Kadir dut yedi.

    KEDİ
    Kedi eti yedi.
    Kedi mır mır dedi.
    Sarı kedi yumak aldı.
    Yumakla oynadı.
    Kedi su yaladı.
    Kedi dala tırmandı.

    KEDİ
    Kedi eti yedi.
    Kedi mır mır dedi.
    Sarı kedi yumak aldı.
    Yumakla oynadı.
    Kedi su yaladı.
    Kedi dala tırmandı.

  10. 3. Grup Okuma Yazma Çalışması indirme linki

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.
    A YLA
    Ayla eline 1 ayna al.
    Ayla ayna tut.
    Ayla 1 tarak al.
    Irmak al o toka.
    Kara tokayı tutma.
    O toka kirli.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.
    A YLA
    Ayla eline 1 ayna al.
    Ayla ayna tut.
    Ayla 1 tarak al.
    Irmak al o toka.
    Kara tokayı tutma.
    O toka kirli.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.
    KAYA
    Kaya ile Ayten .
    Kaya oyun oynuyor.
    Ayten yoruluyor.
    Ayten oturuyor.
    Kalk Ayten kalk.
    Kaya ile oyun oyna.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    OYNA
    Kaya oyun oyna.
    Oyna Kaya oyna.
    Teke tek oyna.
    Ali ile yan yana oyna.
    Lale ye yakın oyna.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    KAYA
    Kaya ile Ayten .
    Kaya oyun oynuyor.
    Ayten yoruluyor.
    Ayten oturuyor.
    Kalk Ayten kalk.
    Kaya ile oyun oyna.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    OYNA
    Kaya oyun oyna.
    Oyna Kaya oyna.
    Teke tek oyna.
    Ali ile yan yana oyna.
    Lale ye yakın oyna.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    OYNA
    Kaya oyun oyna.
    Oyna Kaya oyna.
    Teke tek oyna.
    Ali ile oyna.
    Lale ile oyna.
    Lale ‘ ye yakın oyna.

    OYNA
    Kaya oyun oyna.
    Oyna Kaya oyna.
    Teke tek oyna.
    Ali ile oyna.
    Lale ile oyna.
    Lale ‘ ye yakın oyna.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    YAREN
    Yaren 3 elma ye.
    Yaren 5 elma yeme.
    Anne yemek yemem.
    Yaren yemek ye.
    Ye yaren ye.
    Kıymalı yemek ye.

    YAREN
    Yaren 3 elma ye.
    Yaren 5 elma yeme.
    Anne yemek yemem.
    Yaren yemek ye.
    Ye yaren ye.
    Kıymalı yemek ye.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    MERYEM
    Meryem yeni takı al.
    Kolye al kolye tak.
    Oraya yakayı koy

    MERYEM
    Meryem yeni takı al.
    Kolye al kolye tak.
    Oraya yakayı koy

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    OYA
    Oya altı ayı al.
    Oya yaka al,
    Oya yaka tak.
    Oya yemek ye.
    Oya o yatak.
    Uyu Oya uyu.
    Erken uyu erken uyan.

    OYA
    Oya altı ayı al.
    Oya yaka al,
    Oya yaka tak.
    Oya yemek ye.
    Oya o yatak.
    Uyu Oya uyu.
    Erken uyu erken uyan.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    OYA
    Oya altı ayı al.
    Oya yaka al,
    Oya yaka tak.
    Oya yemek ye.
    Oya o yatak.
    Uyu Oya uyu.
    Erken uyu erken uyan.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    OYA
    Oya altı ayı al.
    Oya yaka al,
    Oya yaka tak.
    Oya yemek ye.
    Oya o yatak.
    Uyu Oya uyu.
    Erken uyu erken uyan.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    AYLA
    Ayla 5 ayı al.
    Ayla ayı ile oyna.
    Oyna Ayla oyna.
    Kaya ile oyna.
    Aynur ile oyna.
    Aynur kolye al.
    Ayla kolye tak.
    Ayla elini iyi yıka.
    Ayla etli yemek ye.

    AYLA
    Ayla 5 ayı al.
    Ayla ayı ile oyna.
    Oyna Ayla oyna.
    Kaya ile oyna.
    Aynur ile oyna.
    Aynur kolye al.
    Ayla kolye tak.
    Ayla elini iyi yıka.
    Ayla etli yemek ye.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    AYLA
    Ayla 5 ayı al.
    Ayla ayı ile oyna.
    Oyna Ayla oyna.
    Kaya ile oyna.
    Aynur ile oyna.
    Aynur kolye al.
    Ayla kolye tak.
    Ayla elini iyi yıka.
    Ayla etli yemek ye.

    10 defa oku! 1 defa deftere yaz.

    AYLA
    Ayla 5 ayı al.
    Ayla ayı ile oyna.
    Oyna Ayla oyna.
    Kaya ile oyna.
    Aynur ile oyna.
    Aynur kolye al.
    Ayla kolye tak.
    Ayla elini iyi yıka.
    Ayla etli yemek ye.

  11. “Çocuğum çok çabuk sıkılıyor?,
    Ders yapmak istemiyor? ,
    Ders yaparken çok zorlanıyor ve ağlıyor?
    Ne yapmalıyım?

    Çocukları çok bunaltmamak gerekiyor aslında .
    Bu dönemde çocuklar yaşları gereği en çok oyun oynamayı seviyorlar. Ama gerek okulda, gerekse evde okula başladıklarından itibaren o kadar çok dersle meşgul ediliyorlar ki bu onları çok sıkıyor. Düşünün okullar açılmadan 1 ay öncesine kadar diledikleri gibi oynayabiliyorlar, istedikleri gibi çizgi film izleyebiliyorlardı. Okullar açıldı ve çocuklar çok daha farklı bir dünyayla tanıştılar. Tabi bazı çocuklar anaokuluna gittikleri için daha kolay adapte olabilirler. Ama inanın onlar bile bocalıyorlar. Anaokulunda bol bol oyun oynuyor, şarkılar söylüyor, resim yapıyorlardı. Yeni bilgilerde öğreniyorlardı tabi ama bu 1. sınıftakinden daha farklıydı. Şimdi ise 1.sınıfa başladılar. Okuma yazma öğrenmeleri gerekiyor. Bu da çok kolay ve çok çabuk olacak bir iş değil. Büyük bir olay çocuğun yaşamında. Bu dönemde velilerimiz sabırlı olurlarsa ne yapmaları gerektiğini bilirlerse çok daha kolay atlatılabiliyor. Veliler çocuklarını tabi ki bu dönemde yalnız bırakmayacaklar. Ödevleri, çalışmaları beraber yapacaklar. Ancak bazı velilerimiz çocuğu çalıştırırken ille de öğreneceksin diye çocuğu zorlayabiliyorlar. Ama çocuk her gösterileni hemen öğrenemeyebilir. Ona zaman tanıyın. Bugün beraber çalıştınız ama hala öğrenemedi olsun yarın yine çalıştırırsınız. Yarın yine olmadı olsun öbür gün yine çalışmaya devam. O zaman öğrenene kadar çalıştırmaya devam ama kızmadan, bağırmadan elbet bir gün öğrenecek, demek ki zamanı gelmemiş diyerek…Çocuktaki çok ufak bir ilerlemeyi bile görerek “Aferin bak biraz daha dikkat edersen olacak. Biraz daha çalışırsak başaracaksın.” gibi cümlelerle en ufak ilerlemeleri çocuğa göstererek onu heveslendirmek gerekiyor. Yoksa “Hala okuyamıyorsun. Sen hiç okuyamayacaksın.” gibi sözler söylersek çocuk başarılı olamayacağını, ne yaparsa yapsın okuyamayacağını düşünür ki bu durumda çalışma isteği tamamen bitebilir. Onu güzel sözlerle ödüllendirmek; kızıp, bağırmaktan çok daha etkili bir yöntemdir. Çocuğun üstüne gereğinden fazla düşerek onu bunaltmak hiç doğru değil. Bu tür bir davranış faydadan çok zarar verir. Çocukların okuma yazmadan soğumalarına neden olur . Çocuklara ders yaparken sıkıldıklarında ara vermek gerekir. Uzun süre ders yaptırmak yanlış bir tutumdur. Kısa kısa aralar vererek çalışma yaptırmak çok daha iyidir. Aralarda da sevdiği, istediği bir şeyler yapmasına izin vermek gerekir. Çocuklara okuma yazma öğretirken oyunlardan da yararlanmak gerekiyor. Oyun şeklinde eğlenceli çalışmalar yaptırılabilir. Çocuklar okulda 6 dersin büyük çoğunluğunda okuma yazma çalışması yapıyorlar . Bir de eve geldiklerinde anneler başlıyor saatlerce ders çalıştırmaya. Çocuklarda sıkılıyorlar tabi ki. Kendinizi bir de onun yerine koyun ve düşünün durumlarını. Okuldan geldikten sonra biraz çocukları serbest bırakmak gerekiyor. Oyun oynamaya ve dinlenmeye yeterli zamanı verdikten sonra çalışmaya başlamalıdır. Ne zaman çalışma yapılacağına önceden çocukla beraber karar verilmelidir. Çocuk neyi ne zaman yapacağını bilmelidir. Bu şekilde çocuğa ders çalışma disiplini de kazandırılmalıdır. Böylece çocuk planlı ve programlı olmayı da öğrenir. Bu ileriki yıllarda da devam ettirilmelidir. Böyle bir tutum okul başarısını olumlu yönde etkileyecektir. Sizde sürekli “Ders çalış. Dersini yap.” demek zorunda kalmazsınız. Bu durumda çocuk ne zaman ders çalışacağını bilir.

  12. Çocuğum 1. sınıf. okuyor ama yazmada zorlanıyoruz. Nasıl bir yöntem denemeliyim başarılı olması için. Çocuğumun bebeksi konuşması var bu etkili olabilir mi acaba yazma problemi oluşmasında.
    Teşekkürler

    • Merhaba,
      Çocuğa değişik metotlarla en az 7-8 kez aynı yazı çalışması yaptırılmalı ki uzun süreli belleğe kaydedebilsin. Siz okuyun o yazsın, yazarken de takıldığı harflerin nasıl yazıldığını kendisi bulup baksın. Bu şekilde bakmadan yazabildiği sürece kadar tekrar ettirin. Yazı çalışmalarını 15 dakikada sınırlı tutun molalar vererek sıkmadan sürdürün.
      Yazı yazabilmek için dinlemek, anlamak, akılda tutabilmek ve kasları uygun şekilde kullanarak sesleri sembolize etmek gerekir. bunun için çocuğa başka ortamlarda yazı yazması sağlanabilir. Mesela çocuğun fasulyelerle, bilgisayarda, havada, tahtada, kumda, kartonda, ayna karşısında, gözü kapalı, ters eliyle, parmak boyası kullanılarak, harfleri değişik şekillerde süsle ve grafiti yazı yazması sağlanabilir. Bu şekilde farklı yöntemlerle çocuğun ilgisi çekilebilir.
      Çocuklarda artikülasyon problemine zamanında müdahale etmek çok önemlidir. Bunun için dil ve konuşma terapistine danışmak gerekir. Bu tür sorunlar çocuklar okula başlamadan ortadan kaldırılmalıdır. Çünkü çocuk yanlış söylediği sesleri, söylediği şekilde yazmaya çalışmasından kaynaklanan okuma – yazma güçlüğü çekebilir.

  13. Her biriniz bu dünyaya farklı yeteneklerle, farklı bir zeka kapasitesiyle ve farklı fiziksel özelliklerle geldiniz.
    Bazı insanlarla bir takım özelliklerin benzeyebilir. Belki en yakın arkadaşınla benzer şeyleri yapmaktan hoşlanıyor olabilirsin veya fiziksel açıdan birbirinize çok benziyor olabilirsiniz ama hiç kimse tam anlamıyla senin aynın değildir. Benzediğin insanlar vardır elbet ama senden bir tane daha yoktur. Sen bu dünyada eşsizsin!
    Zaman zaman kendin çok zayıf ve yetersiz hissedebilirsin. İşte tam da o anda elinde Harry Potter’ınki gibi bir sihirli değnek olmasını hayal edersin. Bir “sihirli değneğim” olsaydı da sabah kalktığımda bambaşka biri olarak uyanabilseydim diye düşünürsün. Olmak istediğin kişi hakkında uzun mu uzun bir istekler listen vardır. Daha güçlü, daha kararlı, daha planlı şeklinde bir trenin vagonları gibi uzar gider liste. Ama senin fazla zamanın yoktur. Hemen, hemencecik değişmek gereklidir. Hemen yarın daha başarılı, daha güçlü bir insan olunmalıdır. Ama bu şekilde hızlı bir değişim ancak film kahramanlarına özgüdür. “Süpermen, Batman, Örümcek adam” gibi filmlerin süper kahramanları bir kostümle bambaşka bir insan oluverirler. Film kahramanları kadar hızlı ve süper güçlerle uyanmasan da gösterilecek ciddi bir çabayla sen de “kendi hayatının kahramanı” olabilirsin. Kendi hayatının kahramanı olmak için ilk önce, sana çok da kahramanmış gibi görünmeyen kişiye yani “kendine” bakman gerekir. Acaba o sürekli değiştirmek istediğin kişi nasıl bir kişidir?
    İnsanın, güçlü zayıf yönleriyle, yetenekleriyle, alışkanlıklarıyla ve daha birçok başka özelliğiyle kendini bilmesi aslında hayatını değiştirebilir. Ancak kendini çok iyi tanıyarak, anlayarak karar verebilirsin hedeflerine. Kendine değişmesini veya gelişmesini istediğin özellikleri bilirsen ancak o zaman yardımcı olabilirsin kendine. Örneğin, yakın bir arkadaşının bir derdi var ama bir türlü ne kadar ısrar etsen de anlatmıyor sorununu. Ne kadar yardımcı olabilirsin ki ona! Ancak sorununu ve nedenlerini anlatırsa destekte bulunabilirsin. Bu kural kendin için de geçerlidir. Probleme neden olan, seni zorlayan, canını sıkan şeyleri ancak farkında olursan, nedenleri hakkında düşünürsen çözebilirsin. Sadece bilmek yeterli değildir elbet. Çözüm için en uygun yöntemlerin de bulunması gerekir. Yöntemler herkes için farklı farklıdır. Örneğin, arkadaşın ders çalışma yöntemi sana uymayabilir. O birkaç defa okuyarak anlayabiliyordur çalıştığı dersi, sen ise yazarak anlayabiliyorsundur. Özelliklerine uygun yöntemler bulmak da yine kendini yeterince tanımakla mümkündür.

  14. AKICI KONUŞAMAYAN ÇOCUKLAR
    Kekemelik; konuşmanın akıcılığı ile ilgili bir iletişim bozukluğudur. Akıcı konuşmada ritim ve zamanlama büyük önem taşır. Akıcılıkta ortaya çıkan bozukluklar, uygun olmayan duraklamalar, tekrarlar ve benzer problemler konuşmanın doğal akışını etkiler. Kekemelik, çocuklarda genellikle okul öncesi yaşlarda konuşmaya başladıktan sonra ortaya çıkan bir uyum ve davranış bozukluğudur. Çocuk ilk aylarda çok güzel konuşurken yaşadığı bir olaydan sonra takılarak konuşmaya, kekelemeye başlar (14,15).

    Kekemelik, genellikle dil gelişiminin erken dönemlerinde (2-6 yaş) ortaya çıkmakla birlikte ortalama başlangıç yaşı 5’dir. Bazı durumlarda okul çağında, nadiren yetişkinlikte de ortaya çıktığı görülebilir. Genellikle ailedeki daha küçük çocuklarda görülmektedir. Erkeklerde kadınlara göre 3-4 kat daha çok görülmektedir. Kentsel kesimlerde kırsala göre daha çok gözlenmektedir (16).

    Daha yaşlı kekemelik vakalarının daha çok durakladıkları, hava akımlarındaki kesilmelerin , ses tellerine uygulanan basıncın, iletişim kurma korkularının daha yüksek olduğu ve konuşma durumlarından kaçınmanın daha çok görüldüğü saptanmıştır (17).

    Genel olarak erkek çocukların kızlara göre daha karmaşık düzeyde kekelemelerinin olup, daha çok kekeleyerek, daha az karşılarındakilerle göz göze gelmeye çalıştığı, iletişim kurmaktan kaçındıkları, dolayısıyla tedavilerinin de daha uzun sürdüğü belirlenmiştir (1).

    Bazı vakalarda erişkinliğe geçiş döneminde kaybolmakta, bunun dışında tedavi edilmeyen vakalar ömür boyu sürmektedir.

    Yabancıların bulunduğu, kalabalık ortamlar, bir otorite konumundaki kişinin karşısında, telefona yanıt vermek, birinden bir şey istemek, beklenmedik bir durumla hazırlıksız bir şekilde karşılaşma gibi hallerde belirginleşmektedir.Korktukları bu gibi durumlardan kaçınmaya çalışırlar. Söyleyemedikleri bir sözcüğün yerine hemen bir eşanlamlısını getirerek cümleyi tamamlamaya çalışırlar. Adları sorulduğunda yanıtlamakta güçlük çekebilirler. Bu nedenle bu isleri yakınlarındakilere bırakırlar. Öğrenciler bu nedenle arka sıralarda oturmaya çalışır, parmak kaldırmaz, konuşmalarda dinleyici olmayı yeğler, yoklamalar alınırken geç yanıt verirler, ya da el kaldırarak kaçınma davranışı gösterirler. Daha çok mimikleriyle yanıt vermeye eğilimlidirler. Yeni bir şey söylemek ya da istemek yerine başkaları ile ayni fikirde olduklarını ya da ayni şeyi istediklerini belirtirler. İstediklerini değil, söylemesi kolay olan şeyleri ısmarlarlar.

    Yoldaki bir görevliye, polise adres sormak için durduklarında ilk sesi çıkartmakta güçlük çekebilirler. Bu durumlarda konuşmayı kolaylaştırmak ve o sesi çıkarabilmek için el veya ayağı sallama, ayağı yere vurma, bas ve boyun hareketleri, göz , kas ve dudak hareketleri gibi tikler eslik edebilir.

    Şarkı söyleme, küfür etme, dua okuma, koroyla ya da diğer bir kişiyle birlikte okuma, fısıltıyla konuşma, küçük çocuklarla konuşma, yüksek/ maskeleyici gürültünün etkisi altında konuşma, monoton konuşma, ritim tutarak konuşma. Bu gibi konuşma durumlarında en ağır kekemelerin bile oldukça akıcı konuşabildiklerini görebilirsiniz.

    Tedaviye başlamadan önce hastanın ve ailenin kekemelikten ne anladığı ve tedavi süreci sonunda hedefin ne olduğu iyice ortaya konmalıdır. Genellikle foniatristler tarafından etkin şekilde tedavi yapılabilmekle birlikte bazı durumlarda sınıf öğretmenleri, özel eğitmenler, psikologlar ve nadiren nöropsikologlardan yardım alınması gerekebilir.

  15. Kendine güvenli insan önce kendini iyi tanır ve yapabileceklerinin sınırlarını bilir. Kendini aşan konularda yardım almaktan çekinmez ve şuursuzca “Ben yaparım” diye atılmaz. Bu, kendine güvenen insanların başarılı olmasının altında yatan en önemli nedenlerden biridir
    Sınıf içerisinde ve sınavlar esnasında kendine güvenen öğrencinin özelliklerini tanımak ister misin? Sen de bu bölümdeki tavsiyelere uyarak içindeki gizli gücü ortaya çıkarabilir, başarını arttırabilirsin.

    Göz Teması:

    Göz teması insanlar arasında sıcak bir bağ kurulması için ilk adımdır. Bazen bildiğin halde kelimeler ağzından dökülmez. Böyle anlarda yerleri seyretmek yerine karşındakiyle göz teması kurmayı deneyebilirsin. Bunun sana güven vereceğini göreceksin…

    Parmak Kaldırma:

    Bazen öğretmenin sorduğu soruya kimse cevap vermez, ancak sen cevabı biliyorsundur. Öğretmen susup bekledikçe gerilim artar. Herkes birbirine bakar. Sen de “Keşke parmak kaldırsaydım” diye düşünürsün. Sorunun cevabını bildiğin halde, bir süre sonra parmak kaldırmak daha da zor gelmeye başlar. Bu kadar beklendikten sonra tek cevap veren, üstelik yanlış cevap veren olmak istemezsin. Ve bu kararınla büyük bir yanlış yapmış olursun! Hemen parmak kaldır! Sorunun cevabını tam olarak hatırlayamayacağından endişe ediyorsan bile şansını deneyebilirsin. Hem belki öğretmenin seni iyi niyetini takdir edip sana biraz yardımcı da olabilir.

  16. KONUŞAMAYAN ÇOCUĞUN DEĞERLENDİRİLMESİ
    Konuşma gecikmesi nedeniyle başvuran bir çocuğun değerlendirmesinde ayrıntılı anamnez ve fizik muayene büyük önem taşımaktadır. Çocuğun fiziksel ve nörolojik gelişimi değerlendirildikten sonra mutlaka odyolojik değerlendirme yapılmalıdır.

    Dil ve Konuşma Değerlendirmesi
    Konuşa gecikmesi olan çocukların dil ve konuşmalarının değerlendirilmesi ve yapılacak müdahalenin belirlenmesi yönünden konuşma-dil patologları ile sürekli işbirliği içinde olunması önemlidir. Konuşma-dil patoloğu anamnez aldıktan sonra ağız-yüz muayenesi yaparak arkülatörlerin kuvvet, hareket aralığı ve tonusunu değerlendirir. İşitmenin değerlendirilmesi ikinci aşamadır. Üçüncü aşamada alıcı dil ve dördüncü aşamada konuşma değerlendirilir.

    Sesletim ve ses bilgisini değerlendirmeye yönelik ülkemizde Ankara Artikülasyon Testi ve Türkçe Sesletim-Sesbilgisi Testi bulunmaktadır.

    Ankara Artikülasyon Testi (AAT)
    2-12 yaş standardizasyonu için uyarlanan test Türkçe’deki sesleri beş pozisyonda değerlendirme amaçlı kullanılmaktadır. Seslerin kullanımları kelime başında, kelime ortasında hece başında, kelime ortasında iki ünlü arasında, kelime ortasında hece sonunda ve kelime sonunda olmak üzere değerlendirilir. Hedef ses bireyden resim isimlendirme şeklinde alınır, gerektiğinde ipucu ve gecikmiş taklitten de yararlanılır. Ankara Artikülasyon Testi hem tarama hem de ayrıntılı değerlendirme için kullanılmak üzere hazırlanmıştır (8).

    Türkçe Sesletim-Sesbilgisi Testi
    3 yaş ve üstü sesletim ve sesbilgisel bozuklukların tarama ve tanı/değerlendirme ile terapi sonrasında gelişimi izleme amaçlı geliştirilen bir testtir (13). Bu testin üç alt testi mevcuttur: a)Artikülasyon Alt Testi, b)İşitsel Ayırt Etme Alt Testi, c)Sesbilgisel Analiz Alt Testi.

    Konuşmanın içeriğinde ifade edici dil ve konuşmanın akıcılığı değerlendirilir. İfade edici dilin incelenmesi; ortalama sözcük uzunluğunun belirlenmesi ve sosyal (pragmatik) dilin değerlendirilmesine yöneliktir.

  17. KONUŞMA BOZUKLUĞU TİPLERİ

    Konuşma bozuklukları fonetik bozukluk ve fonolojik bozukluklar olarak iki grupta toplanabilir.

    Fonetik Bozukluk (Dislali,Artikülasyon Bozukluğu)

    Anadilin ses sistemi öğrenilmesine rağmen bir veya birkaç sesin üretiminde sorun vardır.

    -Bozukluk paterni: Hedef ses normalden farklı bir şekilde çıkar (bozulma-distoriation).

    -Fonolojik kontrast bozulmamıştır. (Hatalı ses dildeki diğer seslerden farklı olup, anlam kargaşasına neden olmaz.)

    -9 yaşından küçük çocuklardaki fonetik bozukluk sıklıkla fonolojik bozuklukla birliktedir.

    Fonolojik Bozukluk
    Normal dil gelişimi sırasında fizyolojik olarak da görülür. Dilin ses düzeninin henüz öğrenilmemesine bağlıdır.

    -Bozukluk Paterni: Dildeki başka bir ses hedef ses yerine kullanılır(yerine koyma-substitution), hedef ses atlanır (atlama-omission), veya ses eklenir (ekleme-addition)

    -Fonolojik bozukluğu olan çocuklarda sıklıkla fonetik bozukluk da görülür.

  18. ÇOCUKLARDA DİL VE KONUŞMA GELİŞİMİ
    Çocuğun dil gelişimi doğumdan itibaren izlendiğinde doğuştan getirdiği bir ses kapasitesinin olduğu görülmektedir. Doğumdan sonraki ilk aylarda bebek ağlama, gülme, hıçkırma, bağırma gibi kendiliğinden birtakım sesler çıkartırken, dışardan işittiği sesleri de taklit etmeye başlar. Ses taklitleri, hece tekrarları ve ilk sözcüğün söylenmesi gibi dil gelişimindeki belirgin aşamalar izlenerek, çocuğun konuşulanları anlaması ve konuşmaya başlaması gerçekleşir. Çocuk olgunlaştıkça konuşma üzerindeki denetimi artmakta, bunun yanı sıra çevrenin ve eğitimin gelişim üzerindeki etkisi de önem kazanmaktadır.

    Konuşma bozukluğunun en sık rastlanılan tipi gecikmiş konuşmadır. Gecikmiş konuşma çocuğun konuşması yaşından beklenenden çok geri ya da konuşma gelişimi açısından çok daha yavaş olmasıdır.
    Gecikmiş konuşmaya zihinsel yetersizlik gibi temel becerilerin gelişimini geciktiren tüm patolojiler neden olabilir. Bunun yanında yarık damak, tavşan dudak gibi konuşma organlarında oluşan bir problem doğrudan dil ve konuşma gelişimini geciktirebilir. Fiziksel yetersizlik, işitme kaybı ve görme özrü gibi bazı duyusal kayıplar, erken dil ve bilişsel gelişim için önemli olan deneyimleri engelleyebilir, bu durumda da çocuk çevrenin ve duyuların zengin kaynağından ve sonuç olarak bilgiden yoksun kalabilir.

    Uzun süreli hastalıklar ve çocuğun sık sık hastalanması da dil ve konuşma gelişimini geciktirebilir.

    Eğer çocuğun çevresinde ilgisini çeken, dil ve konuşma gelişimini destekleyen bir ortam yoksa, gelişimi daha yavaş olabilir. Bu konudaki uyarıcıların yetersizliği, uyarım eksikliği konuşmada gecikmeye yol açabilir. Çocuklar yetişkinlerle ve yaşıtlarıyla birlikte oynamak isterler. Yetişkinler de çocukların bu özelliğini dikkate alarak onlarla oyun oynamaya, konuşmaya uygun ortamlar yaratmalıdırlar. Çocuğun ait olma, sevme ve sevilme, kabul edilme gibi gereksinimlerinin giderilmemiş olması duygusal yoksunluğa yol açabilir. İki dil konuşulan ev ortamı, baskıcı aile tutumları, düşük sosyoekonomik düzey gibi çevresel faktörler de dil ve konuşma gelişimini geciktirebilir.

    Bazen çocuğun geçmişinde veya çevresinde, konuşmasındaki gecikmeye etki edecek herhangi bir neden görülmeyebilir. Bazen de bir çok problem vardır. Fakat hiç biri dilde gecikme yaratacak kadar önemli ya da şiddetli değildir. Çocuk her nedense konuşmamaktadır. Bu konuşmalarında gecikme olmuş bir çok çocuk için geçerlidir.

    Gecikmiş konuşmayı saptamak için çocuğu gözlemlemek önem taşımaktadır. Bu çocuklar çok az konuşur ve sözcük dağarcıkları vardır. Ağızdan salya akıtma sorunları olabilir. Düşünce ve isteklerini anlatmada zorlanabilirler ve çevredeki kişilerle uyum sorunları olabilir. Kalabalık ortamlardan rahatsızlık duyabilirler. Dikkat süreleri kısadır ve belli bir oyundan çabuk sıkılabilirler.

  19. KONUŞMA GECİKMESİNİN ETİYOLOJİSİ
    Konuşma gecikmesinin nedenleri arasında en sık ortaya çıkan sorunlar mental retardasyon, işitme kaybı, maturasyonel dil gecikmesi, sözel anlatım bozukluğu, karışık dili algılama bozukluğu, bilingualizm, psikososyal yoksunluk, otizm, seçici konuşmazlık ve serebral palsi gibi nörolojik hastalıklar sayılabilir (8).

    Mental Retardasyon:
    Mental retardasyon, konuşma gecikmesinin en sık iki nedeninden biridir (9). Mental retardasyon olan çocuklarda hem alıcı hem de ifade edici dil sorunlarının birlikte olduğu birleşik dil gecikmesi görülmektedir. İşitsel işlemleme ve jestlerin kullanımında patoloji vardır. Zeka seviyesi düştükçe dil kazanımı zorlaşır. Zeka geriliğinin nedenleri, konuşma gecikmesinin nedenleri olarak da kabul edilir.

    İşitme Kaybı:
    Konuşma gecikmesinin en sık diğer nedeni de işitme kaybıdır. Yaşamın özellikle ilk yıllarında normal konuşma ve dil kazanımı için sağlam bir işitme sistemine gereksinim vardır. İşitme kaybı, iletim tipi veya sensörinöral tip olabilir. Çocuklarda iletim tipi işitme kaybının en sık nedeni efüzyonlu otitis mediadır. Bazı çalışmalarda efüzyonlu otitis medianın neden olduğu iletim tipi işitme kaybının yaşamın ilk yıllarında konuşma gecikmesi için bir risk faktörü olduğu ortaya konmuştur (3). İletim tipi işitme kaybı, dış ve orta kulak yapılarının konjenital malformasyonu (örneğin aurikular hipoplazi, dış kulak yolu atrezisi) gibi patolojilerde de ortaya çıkabilir. Bu durumlarda sıklıkla patolojiye yönelik cerrahi girişim uygulanmaktadır. Sensörinöral işitme kaybı ise intrauterin enfeksiyonlar, kernikterus, ototoksik ilaçlar, bakteriyel menenjit, intrakraniyal hemoraji ve bazı genetik sendromlarda ortaya çıkmaktadır.

    Maturasyonel Dil Gecikmesi:
    Maturasyonel gecikme (gelişimsel dil gecikmesi) konuşmayı üretmek için gerekli santral nörolojik sistemin matürasyonundaki gecikmeye bağlı ortaya çıkar. Erkek çocuklarda daha sık olup genellikle aile hikayesinde de benzeri vakaların varlığı söz konusudur. Prognoz çok iyi olmakla birlikte, konuşmanın normal düzeye gelmesi okula başlama yıllarını bulabilmektedir (10).

    Sözel Anlatım Bozukluğu ve Karışık Dili Algılama-Sözel Anlatım Bozukluğu:
    Sözel anlatım bozukluğu, konuşma dili bozukluğu ve gelişimsel ekspresif afazi olarak da adlandırılır. Özgül dil bozukluğu ise genellikle karışık dili algılama-sözel anlatım bozukluğu anlamında kullanılır. Sözel anlatım bozukluğunda yaşa göre olması gereken konuşmanın gelişiminde yetersizlik gözlenir. Bu çocuklar normal zekaya, normal işitmeye, iyi duyusal ilişkilere ve normal sesletim becerilerine sahiptir. Birincil eksiklik düşüncelerin konuşmaya çevrilmesindeki beyin fonksiyonlarının yetersizliğidir. Bu çocuklar kısıtlı sözel ifadeleri yanında jestleri kullanmada da kısıtlılık gösterebilmektedir. Maturasyonel dil gecikmesi olan çocukları sözel anlatım bozukluğu olan çocuklardan ayırmak güçtür. Bazı araştırmacılar maturasyonel dil gecikmesi nedeniyle geç konuşanların herhangi bir müdahale yapılamasına gerek kalmaksızın normal konuşabildiklerini ancak sözel anlatım bozukluğu olan çocukların foniatrik olarak rehabilite edilmezse bunu gerçekleştiremediklerini bildirmektedir (10). Maturasyonel dil gecikmesi olanlar jestlerini yaşlarına uygun olarak kullanabilmektedir. Diğer bir fark ise sözel anlatım bozukluğu olan çocukların dile dayalı öğrenme bozuklukları için risk taşımasıdır (11). Karışık dili anlama-sözel anlatım bozukluğunda, sözel anlatım bozukluğu belirtilerine ilaveten sözcükleri, cümleleri ve özgül bir takım sözcükleri anlamakta güçlük vardır. Bunlarda sözel anlatım bozukluğu olan çocuklara göre sözcük dağarcığındaki kısıtlılık daha fazladır.

    Bilingualizm:
    İki lisanın konuşulduğu ev ortamındaki çocukta her iki lisanı konuşmaya başlamada gecikme görülebilir. Ancak çocuklar genellikle 5 yaşından önce iki dili de ustalıkla konuşabilir duruma gelmektedirler.

    Psikososyal Yoksunluk:
    Psikososyal yoksunluğa maruz kalan çocuklarda konuşma gecikmesi ortaya çıkabilmektedir.

    Otizm:
    Otistik çocuklar sıklıkla konuşma, sosyalizasyon ve davranış patolojileri geliştirmektedir. Otistik çocuklarda ileri düzeyde alıcı dil ve ifade edici dil patolojileri görülmektedir.

    Seçici Konuşmazlık:
    Nadiren de olsa konuşma bozuklukları içinde kabul edilmektedir. Bu çocuklar belirli sosyal ortamlarda konuşmamayı tercih etmektedir.

    Serebral Palsi:
    Konuşma gecikmesi serebral palsili çocuklarda yaygındır. Atetoid tip serebral palsi konuşma gecikmesinin en sık görüldüğü serebral palsi tipidir. Konuşma gecikmesi; işitme kaybı ve dil kaslarının koordinasyonsuzluğuna ya da spastisite ile birlikte olan mental retardasyona ya da serebral korteksteki bir defekte bağlı olabilmektedir.

  20. Konuşamayan çocuğa yaklaşım
    Konuşmanın herhangi bir çevrede benimsenen sınırın dışına çıkarak yadırganacak düzeyde bir faklılık ya da sapma göstermesi durumunda, çocukta bir konuşma sorunu olduğu kabul edilmektedir. Çocuğun belirli bir yaşa geldiği halde, konuşmaya başlamaması ya da yaşıtlarına göre geride kalması, işaretlerle ya da tek sözcüklerle iletişim kurmaya çalışması ya da iletişim kuramaması durumunda konuşma gecikmesi düşünülür. Konuşma gecikmesi çocuğun bireysel, sosyal ve duygusal yaşantısını olumsuz etkilemektedir. İnsanlar arasındaki iletişimin en etkili yolu konuşmadır. İletişim bozuklukları geniş bir hasta grubunu içermektedir. Duyma, konuşma ve lisan sözel iletişimin temel elemanlarıdır. Bu 3 elemandan herhangi birindeki aksama konuşma , bozukluğuna yol açabilir. Konuşma bozukluğu çocukların çevreleriyle ilişkilerini bozduğu gibi , çok ciddi psikolojik sorunlara da neden olabilir. Çocuğun konuşamaması veya toplumla iletişime geçememesi aileler için derin travma yaratmaktadır. Bu çocuğa multidisipliner bir yaklaşım gerekmektedir .

    Yapılan çeşitli araştırmalarda okul öncesi çocuklardaki konuşma bozukluğu oranının %3 ile %15 arasında değiştiği gösterilmiştir(2). Konuşma bozukluklarının çoğunda konuşma gecikmesi de söz konusudur. Dil ve konuşma bozuklukları alanındaki terminolojideki karmaşa, tanı ölçütlerindeki farklılıklar, tanı işlemlerindeki güvenilirlik eksiklikleri ve yöntem sorunları nedeniyle çocuklarda konuşma gecikmesinin yaygınlığını tam olarak saptamak güçtür. Bununla birlikte konuşma gecikmesi yaygın bir çocukluk sorunu olup çocukların %3-10’unu etkiler (3,4). Erkeklerde kızlara oranla 3-4 kat daha sıktır .

    Sağlıklı bir işitme konuşmanın temelini oluşturmaktadır. Çocukta işitme fonksiyonu anne karnında başlamaktadır. Çocukta konuşmanın daha doğrusu sesin ilk çıkışı doğduğu ilk günkü ağlama ve benzeri seslerle başlar. Ağlarken çocuk konuşma, dil ve çene hareketlerini öğrenmeye başlar. Üçüncü ayla birlikte çocuk anlamsız sesler çıkarmaya başlar. Bu dönemde gerçek dille ilişkisi olmayan, öğrenilmemiş, çevresel etkenlerden ve işitme duyusundan bağımsız olan sesler çıkarır.

    İlk çıkan sesler genellikle anlamsızdır, ancak geleceğin anlamlı sözcüklerinin temelidir. Altıncı ayda hecelemeye, dokuzuncu ayda ritmik sesler çıkarmaya (ma-ma) ve iki heceyi bir arada kullanmaya başlarlar.(ma-ma , da-da gibi). 40. haftayla birlikte heceler birleşir ve anlam kazanmaya baslar(baba, dede gibi). Çocuk 18-24 aylar arasında arka arkaya 2-3 anlamlı kelime söylemeye başlar. Normal gelişim evrelerine göre 2 yas çocuğunun konuşmaya başlamış olması beklenir. 2 yaşındaki çocuk, cümleler kuramayabilir ancak arka arkaya 2-3 anlamlı kelime söylemelidir. 3 yasında çocuk anlamlı ve düzgün cümleler kurar, kendini daha iyi ifade eder ve yabancılarla anlaşabilmeye başlar. Çocuğa 0-6 yaş döneminden itibaren gelişim kontrollerinin yapılması çok önemlidir. Anne-babalar çocuklarının konuşma problemi olup olmadığını ancak 18 ayda fark edebilirlerken bir uzman bunu 8-10 aylar arasında fark edip, dil gelişim terapisine başlayabilir .

    Konuşma gecikmesi nedeniyle başvuran bir çocuk hastada ilk yapılması gereken işitme değerlendirmesidir. İşitme sisteminin normal çalışması, doğru konuşma için gerekli ilk noktadır. Konuşmanın öğrenilmesi için çocuğun sözcükleri duyması gerekir. Bundan dolayı işitme kaybının tanısının erken konması ve işitme rehabilitasyonunun erken başlaması önem taşımaktadır .

    Yapılan çeşitli araştırmalar işitme kaybı şüphesi ile teşhis konulması arasında gecen sürecin ortalama 6 ay olduğunu göstermektedir. İşitme kaybı tanısının geç konması ve rehabilite edilmesi, konuşma rehabilitasyonunun gecikmesine ve tedavi başarısının azalmasına neden olur. Ağır işitme kaybı olan çocuklarda konuşma kusuru oluşmaması için teşhis erken konmalı ve çocuk en erken dönemde işitme cihazı kullanmaya başlamalıdır. Günümüzde her yeni doğana işitme tarama testi yapılması bilimsel kurullar tarafından önerilmiştir. Doğum sonrası işitme tarama testlerinin yapıldığı hastanelerde doğan çocuklarda normal konuşma oranı daha yüksektir .

    Özellikle risk faktörü taşıyan çocuklarda işitme taraması kesinlikle yapılmalıdır. Yeni doğanda doğumsal işitme kayıplarını artıran risk faktörleri arasında:

    Annenin hamilelik sırasında kızamıkçık, viral üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmesi, embriyo ve fetusta toksisite oluşturacak ilaç veya alkollü içecek tüketmiş olması, radyasyona maruz kalmış olması,

    Çocuğun doğum kilosunun 1600 gramdan düşük olması, yenidoğanda herhangi bir konjenital anomali varlığı ,hiperbilurubinemi ve kan transfüzyonu uygulanması, yenidoğan yoğun bakim ünitesinde herhangi bir nedenle beş günden uzun süre kalması, postnatal dönemde ağır bir enfeksiyon geçirilmesi,

    Ailede erken yaşlarda olan veya gelişmiş, kalıcı veya ilerleyen işitme kaybı olan kişilerin varlığı yer almaktadır.

    Bir çocuk konuşmaya başladıktan sonra konuşma bozukluğu gelişirse iki temel grup patoloji yönünden değerlendirilmelidir. Bu iki temel nedenden biri organik diğeri psikolojiktir. Merkezi sinir sistemini ilgilendiren tüm hastalıklara ve organik–nörolojik (mental gelişim bozukluğu ) bir hastalığa ikincil olarak konuşma bozukluğu ortaya çıkabilir. Bir diğer önemli neden ise psikojenik olduğunu dile getirdiğimiz ruhsal travmalardır. Şiddete maruz kalma, şiddete tanık olma, fiziksel kötüye kullanıma takiben böyle bir suskunluk ortaya çıkabilir. Bazen belirgin olarak görülmeyen, travmatik bir etkisi olmayacağı düşünülen aile içi sorunlar veya çatışmalara bir tepki olarak da çocuk suskunlaşabilir. Çünkü çocukta konuşmayı reddetme bir çeşit tepkidir.

    Çocuğa bakan bakıcının veya aile bireylerinin az konuşması ve çocukla yeterince ilgilenmemesi de bu durumu açıklayabilir. Son yıllarda televizyon karsısında geçirilen sürenin artması da çocukta konuşma gecikmesi oluşturan bir diğer önemli faktördür. Konuşma becerisini desteklemenin en iyi yolu , anne ve babaların bebekleri ile sürekli konuşması ve bir şeyler anlatan kişi durumda olmalarıdır. Anne ve babalar çocukları ile doğduğu günden başlayarak sürekli ve anlaşılabilir telaffuz ile konuşmalıdır. Hatta çocuk anne karnındayken sözel iletişime geçilmelidir. Bebeğin ilk hecelediği, algılama yeteneğinin geliştiği dönemlerde, bu desteğin çok dikkatli verilmesi gerekir. Doğru konuşma için ısrarcı olmamak, çatışmayı önlemek ve yanıt alınmadığı zaman yorumsuz kalmayı tercih etmek önemlidir. Sabır ve ilgi doğru desteğin en önemli unsurlarıdır. İyi bir konuşma modeli oluşturabilmemiz için açık, yavaş, anlaşılabilir konuşumu beden dilimizi ifade eden mimiklerle desteklemeliyiz.

    Konuşma bozukluğu olan çocuklarda psikolojik faktörler arasında iletişim bozuklukları da dikkate alınmalıdır. Çocuğun kelime bilgisi, zamanların doğru kullanımı karmaşık cümle kurulması ve kelimelerin hatırlanması bazı durumlarda yeterli olmamaktadır. Bazı durumlarda hem dili anlama da, hem de sözel anlatımda sorun yaşamaktadır. Bu iki patolojinin nedeni genellikle santral sinir sistemi hasarı veya fiziksel gelişim bozukluğu sonucu oluşabilmektedir. Genetik ve psikolojik faktörler de göz önünde bulundurulmalıdır.

    Ayrıca bazı sesleri çıkarmada zorluk oluşturan Fonolojik Bozukluk ve kekelemelik de en fazla üzerinde durulması gereken iletişim bozukluklarındandır. Çok dikkat edilmesi gereken ruhsal rahatsızlıkların başında Otistik Bozukluk yer almaktadır. Otizm, hiperaktivite ve dikkat eksikliği, down sendromu ve zeka geriliği durumlarında ortaya çıkan konuşma bozuklukları ve öğrenme güçlükleri için çocuk psikologlarından ve özellikle konuşma yetisinin geliştirilmesi için foniatristlerden yardım alınmalıdır. Otizmin ve bu nörolojik ve psikiyatrik bozuklukların çok çeşitleri bulunmaktadır. Çocukların beklenen yaş düzeyine uygun konuşma ve iletişim becerilerinin olmadığı durumlarda, anatomik bir kusuru dışlamak için bir KBB uzmanının değerlendirmesi, başka bir organik –nörolojik bozukluğu dışlamak için bir çocuk doktoru ya da çocuk nörologunun değerlendirmesi ve herhangi bir fiziksel yada organik neden bulunmadığında çocuk psikiyatrisine başvurulması gerekmektedir. Çocuğu konuşmaya ya da tüm dikkati bunun üzerine yoğunlaştırarak çocuğa yaklaşmak yerine, sorunun ne olduğu ve nasıl çözülebileceğine ilişkin bir uzmana danışmak her zaman tercih edilmesi gereken yoldur.

  21. NASIL ÖĞRENİYORUZ?
    Araştırmacılar ÖĞRENME sürecinin 4 aşamasını ayırt etmektedirler:
    1) Giriş (input) aşaması: Gelen bilgilerin duyu organlarından beyine girmesi,
    algılanması aşamasıdır.
    2) İşlem (entegrasyon) aşaması: Gelen bilginin kaydedilmesi, organize edilmesi,
    anlaşılması ve işleme konulup yorumlanması aşamasıdır. Bu aşamada bilgiyi
    sıraya koyma, soyutlama,organize etme gerçekleşir.
    3) Bellek (depolama) aşaması: Bu aşamada, anlaşılan bilgi tekrar kullanılmak
    üzere depo edilir.
    4) Çıkış (output) aşaması: Beynin bilgiyi mesaj olarak hücrelere, kaslara, dil
    ya da motor etkinlik alanlarına göndermesi sürecidir.

    • Asperger sendromunun belirti ve semptomları nelerdir?
      Asperger sendromu olanlarda otizm özelliklerinin bazıları vardır. Hem Asperger sendromu hem de otizm yaygın gelişimsel bozukluklar grubuna dahildir.
      Asperger sendromu olan insanlar ortalamanın üstünde bir zekaya sahiptir ancak tipik olarak sosyal becerilerde zorluk çekerler ve çoğu zaman alışılmışın dışında aktivitelere ilgi duyarlar.
      Örneğin; evler dizayn etmek, aşırı detayları olan resimler çizmek veya astronomi öğrenmek gibi. Yılanlar, yıldızların adları, dinozorlar gibi belirli konulara aşırı ilgi gösterirler.
      İki Asperger sendromlu çocuk birbirine benzemez, çünkü belirtiler çok çeşitlidir.
      Kendi yaşına göre fazla resmi bir konuşma stili vardır. Örneğin, “geri geldi” yerine “iade edildi” şeklinde dil kullanımı ve dilin yorumlanmasındaki anormallikler Asperger sendromunun tipik belirtileridir.
      Asperger semptomlarının ciddiyeti, Asperger’li kişiler arasında değişebilir.
      Asperger sendromlu çocukların çoğunda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, bipolar bozukluk, obsesif-kompülsif bozukluk, sosyal anksiyete bozukluğu ve depresyon gibi rahatsızlıklar da görülebilir.
      Kaygı ve hayal kırıklığı Asperger sendromu olan kişilerde yıkıcı davranışları veya depresyonu tetikleyebilir.
      Başarılı tedavi genellikle iletişim ve sosyal vasıfları geliştirmek ve davranış yönetiminden oluşur.
      Asperger sendromu olanlar için ortak olan kişilik ve bilişsel özellikler birçok kişi tarafından faydalı olarak görülüyor ve Asperger sendromu olan birçok kişi mesleki yaşamlarını ilerletmeye yardımcı olduğuna inanıyor.

  22. OKUMANIN GELİŞİMİ: Aylara göre okumayı öğrenmek için gerekli beceriler aşağıdaki gibi sıralanmaktadır:

    0 – 6 Sese tepki gösterme, sesler çıkarmak.
    6 – 13 Basit ifadeleri anlamak.
    19 – 21 20 kelimelik dağarcık.
    24 2 –3 kelimelik cümleler kurar.
    24–29 300 Kelimelik dağarcık. Vücut kısımlarını bilir. Şekil kavramı başlar. 30 – 36 2 aşamalı emirleri yerine getirir.
    40 – 48 Basit okul şarkıları söyler.
    48 – 50 Ne, neden, nasıl sorar.
    50 – 60 Zıt ifadeleri kullanır. Yaşını, ev adresini,telefonunu bilir.
    54 Uzun hikayeleri dinleyip anlatır.
    60 Harflerin şekilleriyle ilgilenir. Genelde tüm sesleri doğru kullanır. Obje fonksiyonlarını bilir.
    60 – 72 Geçmiş, şimdiki, gelecek zaman kullanır. Bilgi almak için soru sorar. Sağını solunu ayırdeder. Harf ve sesler arasındaki ilişkiyi kavrar.
    60 – 80 Anlayarak okumaya başlar.

  23. OKUMA, YAZMA, ARİTMETİK BECERİLERİNİN GELİŞİMİ
    Okuma yazmanın öğrenilmesi, normal gelişim aşamalarından geçmenin yanı sıra bazı becerilerin gelişmesine de bağlıdır. Okuma zor bir şifreyi çözmeye benzer ve konuşma dilini yazı diline çevirmeyi gerektirir. Bunun için de dikkat, algılama, kavrama, sıralama, canlandırma, akılda tutma, isimlendirme, analiz-sentez gibi çok çeşitli bilişsel becerilerin gelişmiş olması gereklidir.
    Okuma, çocuğun sembol sistemini kullanabilmesi ile ilişkili iki aşamalı karmaşık bir işlemdir. Okumayı öğrenebilmek için:
     Çocuk önce objelerin isimlerini öğrenir, sonra bu isimlerin yazıldığı sembolleri ( harfleri ) öğrenir.
     Görsel olarak sembolleri ayırt etmesi yetmez, harflerle sesler arasındaki bağlantıyı kurabilmelidir.
     Okumayı öğrenmek çağrışımlar yapabilme becerisine bağlıdır.
     Okuduğunu anlarken görsel ve işitsel imajlar ve bunların anlamları arasında çağrışımlar yapılmalıdır.

  24. YAZMANIN GELİŞİMİ: Yazmak sembolik iletişim kurma becerisidir. Yazmayı öğrenmek için:
     Araç (kalem) kullanarak sembollerle dili ifade edebilme becerisinin,
     İnce-motor becerinin,
     El-göz koordinasyonunun,
     Sıralama becerisinin,
     Dikkatini bir iş üzerinde yoğunlaştırabilmenin,
     Görsel, işitsel, mekansal algının yaşına uygun olgunlukta olması, ve
     El tercihinin yerleşmiş olması gerekir.

  25. ARİTMETİK BECERİLERİN GELİŞİMİ: Normal gelişen çocuklar, gelişim basamakları içinde matematik becerileri de sırayla kazanırlar. Çocukların aritmetik işlemlere başlamadan önce belirli gelişim aşamalarından geçmesi gereklidir. Örneğin miktar kavramı, aradaki farkı kavrama aritmetik işlemlerin önkoşuludur. Çocuk önce her rakamın belli obje sayısını temsil ettiğini, sayıların parçalardan oluşan bir bütünü temsil ettiğini öğrenir. 7 sayısı, 4 ve 3 ya da 5 ve 2 sayılarının bileşimidir. Çocuklar ancak bunları anladıktan sonra problem çözebilirler. Bazı çocuklar Piaget’nin işlem öncesi döneminde kalırlar. Bu beceriler konuşulan dil ile de bağlantılıdır ve matematiksel simgeler, çizimler (somut) ile matematiksel düşünme (soyut) arasında bir köprü görevi görür. Matematiksel dil edinilmesi de, konuşulan dil, dinleme, okuma-yazma becerileriyle yakından ilişkilidir.
    Bireyden kaynaklanan öğrenme sorunları arasında yer alan öğrenme bozukluğu (learning disorder / dyslexia) olan çocuklar, yukarda sayılan okuma, yazma, matematik becerilerinin gelişmesinde sorunlar yaşarlar. Bu beceriler okul öncesi dönemde geliştiği için bu vakaları okul öncesi dönemde tanımak mümkündür.

  26. ÖĞRENME BOZUKLUĞU
    İlk Öğrenme Bozukluğu (Disleksi) vakası 1896’da İngiltere’de Dr. Morgan tarafından yayınlanmıştır. Morgan yayınında, 14 yaşındaki Percy’nin her alanda yaşıtları kadar SAĞLIKLI olduğu halde, hiçbir sözcüğü doğru okuyamadığını,
    dikte edilen yazıyı hatasız yazamadığını, ama 785.852.017’yi hemen okuyabildiğini bildirmiştir. Morgan bu sorunun beyinden kaynaklandığını düşünmüş ve sorunu “kelime körlüğü” olarak isimlendirmiştir.
    İngiliz Disleksi Derneği’nin 1997 yılında yaptığı tanıma göre disleksi, öğrenmenin pek çok alanının etkilendiği karmaşık yapısal (nörolojik) bir durumdur. Okuma, yazılı ifade, sayı ve nota bilgisi, motor fonksiyonlar, organizasyon becerisi olumsuz etkilenir.
    Literatürdeki bilgilere dayanarak öğrenme bozukluğunu/güçlüğünü;
     Normal ya da normalin üzerinde zekaya sahip (IQ>85)
     primer psişik bir hastalığı
     belirgin bir beyin patolojisi olmayan
     duyusal özürü
     dinleme, konuşma, okuma, yazma, akıl yürütme ile matematik becerilerin kazanılmasında ve kullanılmasında önemli güçlükleri olan,
     kendini idare etme, sosyal algılama ve etkileşim sorunları olan,
     standart eğitime rağmen yaşına ve zekasına uygun okul başarısı gösteremeyen bireylerdeki durum olarak tanımlayabiliriz.

    Yukarda sözü edilen becerilerin, okul öncesi dönemde geliştikleri sırada herhangi bir sorun gözlendiğinde tanısı konur ve gereken yardım alınırsa, bu çocukların ilkokul döneminde öğrenme alanlarında %67 oranında ortalama başarı gösterdiği bildirilmektedir.

    ERKEN BELİRTİLER
    • Geç konuşmak,
    • Sözcük bulmada, isimlendirmede güçlük,
    • Yetersiz sözcük dağarcığı,
    • Telaffuz sorunları,
    • Temel sözcükleri karıştırmak (koşmak, yemek,vermek gibi),
    • Sözcük, hece çevirmek (mavi yerine vami, sifon yerine fison gibi),
    • Sözlü yönergeleri dinleme ve izlemede güçlük,
    • Harf-ses ilişkisini öğrenmede güçlük,
    • Kafiyeli sözcüklerde güçlük,
    • Sayı, harf,renk öğrenmede güçlük,
    • Geometrik şekilleri çizmede güçlük,
    • Dikkat ve konsantrasyon güçlükleri,
    • Yön karıştırmak (kitabı ters tutmak),
    • Rutini izlemekte güçlük,
    • Yaşıtlarıyla ilişkide güçlük,
    • Zaman ve mekan sorunları,
    • El tercihinde gecikme,
    • Kalemi hatalı tutmak,
    • Koordinasyon güçlüğü (bisiklet sürmek,ip atlamakta güçlük),
    • Plan yapamamak, düşünmeden harekete geçmek,
    • Kazaya yatkınlık, sakarlık.
    Yukardaki belirtiler öğrenme bozukluğu riski taşıyan çocuklarda sık görülen özelliklerdir. Bu belirtilerden birini bile gösteren çocuğa, yaşıtları düzeyine erişmesi için destek eğitim verilmesi gerekir.

    NEDENLERİ
    Öğrenme Bozukluğunun nedenlerini anlamaya, tanı ve terapi tekniklerini geliştirmeye yönelik araştırmalar artmasına rağmen henüz sır çözülemedi.
    Son 10 yıl içindeki çalışmaların buluştuğu bazı ortak özellikler çeşitlilik gösteriyor:
     Fonolojik bozukluklar
     Atipik beyin asimetrisi
     Kortikal anomaliler
     Hemisferler arası iletişim bozukluğu
     Görsel algı bozuklukları
     Genetik faktörler
     Metakognitif gecikme

    ERKEN TANI
    5-7 yaş okuma öğrenme yeteneğinin geliştiği dilimdir. Bu nedenle riskli çocukların özellikle okul öncesi dönemde dikkatle izlenmesi gerekir. Genellikle öğrenme bozukluğu ilkokula başlayınca ortaya çıkar. Ancak,okul öncesi dönemde erken belirti gösteren çocukların (riskli çocuklar) öğrenme bozukluğu açısından değerlendirilmesi, erken tanı ve terapi için önem taşır. Öğrenme bozukluğu olan vakalarla Ülkemizde yapılan bir araştırmada yalnızca % 6.6 oranında doğru tanı konulduğu belirlenmiştir. Bu bulgular, konunun çok iyi bilinmediğini ve ailelerin konunun uzmanını bulmakta güçlük çektiklerini düşündürmektedir. Sorunun aile tarafından farkedildiği yaşla (6;9) öğrenme bozukluğu tanısının konulduğu yaş (7;11) arasındaki fark anlamlıdır. Erken tanı konulduğu ve yardım aldığı oranda çocuklar yaşıtlarına yetişebilmekte, gerçek potansiyellerini gösterebilmektedirler. Bu bulgu, bu çocukların erken tedaviden yararlanma fırsatını kaçırdığını da göstermektedir

  27. Öğretmenler ses temelli cümle yönteminde okumada seslerin birleştirilerek öğretim yapılmasından dolayı kaynaklanan göz sıçramasının daraldığını
    belirtmişlerdir. Bu da öğrencinin okuma hızını düşüren nedenlerden biri olmakta ve buna ilişkin güçlükler aynı zamanda anlama, kavrama, yorum yapıp aktarma ve kendini ifade etme becerisine de yansımaktadır.
    Öğretimin öğrenci- öğretmen- ebeveyn işbirliğine dayalı olduğu ve başarının tek başına öğretmen ya da öğrenciye bağlı olmadığından hareketle, ebeveynler
    ses temelli cümle yöntemi başta olmak üzere ana-baba eğitimi verilerek bilinçlendirilmelidirler. Bilinçlenmeye yönelik eğitimler mümkün olduğunca
    okul öncesi eğitim döneminden itibaren başlamalıdır. Çünkü veriler sonucunda bu dönemde ailelerin verdiği yanlış öğretimlerin düzeltmesinin zorluğu ifade
    edilmektedir.

  28. Birinci Sınıf Öğrencilerinin Özellikleri
    İlkokuma yazma öğretimi ve süreci konusunda yapılacak araştırmanın ilk aşamasında birinci sınıf öğrencilerinin bedensel, zihinsel, sosyal ve duygusal
    gelişimini bilinmesi gerekir. Bu bölümde ilkokuma yazma öğrenmeyi etkileyen faktörlerden birinci sınıf özellikleri üzerinde durulacaktır. Öğrencilerin belirli olgunluğa ulaşmadan, okuma ve yazma eğitimi alması, başarısızlığa neden olur (Cemaloğlu ve Yıldırım 2005). Çocuğu tüm yönleriyle eğitebilmek onun gelişim özelliklerinin bilinmesiyle daha sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilir.

    Bedensel Gelişim
    Fiziksel gelişim çocukların sosyal ve zihinsel gelişimlerini de etkilediği için oldukça önemlidir. Birçok fiziksel yetersizlik ve hastalık erken yaşlarda tespit edilebilirse tedavisi mümkün olacaktır. Özellikle görme, işitme ve konuşma sorunları okuryazarlık gelişimi açısından önemlidir (Akyol 2005). Yaşamın ilk yıllarında hızla büyüyen çocuğun büyüme hızı okul öncesi ve ilköğretim dönemlerinde oldukça yavaşlar. Yılda ortalama 2,5 kilo alır ve 5 cm uzar. İlköğretim döneminde fiziksel büyüme-gelişme yavaş fakat kas dokusu gelişimi hızlıdır. Bu hızlı kas gelişimine rağmen, kasların işlevleri henüz tam değildir. Bu da çocuğun hareketlerinde yetersizliğe, ahenksizliğe, uzun bir süre bir yerde oturamamasına yol açar (Korkmazlar 1990). Büyük kasları iyice gelişmiş olmasına karşın küçük kaslarının henüz gelişme halinde olması, yazı yazmada bazı sorunlara neden olur. Çocuk yazı yazarken çabuk yorulur ve sıkılır. İlköğretim okulu birinci sınıfta öğrenciler yazı yazmayı öğrenecek gelişim düzeyine ulaşırlar. Yazıyı belli bir hızda yazabilmek,
    satıra dizmek, uygun büyüklükte yazabilmek, küçük kasların kontrolünün kazanılmasıyla ilişkilidir. Bu nedenle uzun süren yazı alışmaları yapılmamalı,
    çocuğu yoracak yazı ödevleri verilmemelidir. Aksi halde çocuk yazı yazmaktan sıkılır ve öğrenmeye karşı olumsuz tutum geliştirebilir (Akyol 2001).
    El ve parmak hareketlerinin kontrolü en çok yazı dersinde gereklidir. Bu dönemde öğrenciler göz ve kulak yapısı bakımından şekilleri kavrayacak ve sesleri ayırt edebilecek durumdadır. Okuma ve yazmaya başlayacak olan çağdaki çocuklar dil yönünden k, l, r, s gibi çıkarılması zor sesleri çıkarabilecek düzeyde; parmak, bilek, kol ve eklem kasları ise kalem kullanabilecek gelişimde olmalıdır. Kalem tutabilecek el ve kol kaslarına sahip olmayan öğrencilerin el ve kol kaslarının gelişimini sağlayıcı etkinlikler işe koşulmalıdır (Cemaloğlu ve Yıldırım 2005).
    Çocukta altı yaş civarında sağ ya da sol elden birisinin hakimiyeti belirginleşir. Eğer çocuk sağ elini kullanabilmeyi öğrenmişse, sol elini kullananlara kıyasla uyum sağlayabilmesi daha kolaydır. Sol elini kullanan öğrencinin, sağ elle yazı yazan öğretmeni izleyerek sol eli ile yazı yazması oldukça zordur. Sol eliyle yazı yazmaya alışan öğrencinin sağ eliyle yazı yazmaya zorlanmaması gerekir.
    Dışarıdan gelen zorlamayla sağ elini kullanmak zorunda kalan bir öğrencide bazı psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir (Cemaloğlu ve Yıldırım 2005).

    Zihinsel Gelişim
    Öğrencilerin zihinsel gelişimi denildiğinde dil gelişiminin yanı sıra, özellikle eğitim açısından önemli olan algı, öğrenme, akıl yürütme, problem çözme gibi yeteneklerin gelişimlerinden söz etmek gerekir. Yedi yaşındaki çocuklar, mantıksal düşünme ve sayı, zaman, mekan, boyut, hacim, uzaklık kavramlarını yerleştirebilirler. Piaget’e göre somut işlemler döneminde olan çocuklarda soyut düşünce henüz tam gelişmemiştir (Cemaloğlu ve Yıldırım 2005). Bu dönemde çocuk duyu organlarını kullanarak somut yaşantılar yoluyla yaparak-yaşayarak öğrenir.
    Duyularıyla düşünür (Nas 2004). O nedenle bu yaş çocukları, duyup-işittiğini değil, elle tutup gözle gördüğünü yaşadığını; gözleyerek, deneyerek ve inceleyerek öğrenmektedirler (Çelenk 2003:c). Çocuğun öğrenebilmesi için çok ve çeşitli nesnelerle, olaylarla karşı karşıya gelmesi gerekir. Öğrenme sürecine olabildiğince çok duyu organı katılmalıdır.

    Duygusal Gelişim
    Bu yaş grubu çocukların en önemli duygusal ihtiyaçları sevilmek, beğenilmek, değer verilmektir. Anne, baba, öğretmen tarafından ne kadar ilgi ve
    sevgi görürlerse, ruh sağlıkları o kadar yerinde olur. İlgi merkezi olma istekleri kuvvetlidir. Başarılı olma ihtiyacları kuvvetlidir. Gerçek başarılar elde edemezlerse, hayali başarılarla övündükleri görülür. Bu dönemde korku, öfke, kıskançlık, neşe, sevgi gibi duygular bir çocuğun gününü birbiri ardına doldurabilir. Duygusal halleri çabuk değişir.
    Yedi yaş çocuğunda psiko-sosyal açıdan en önemli bunalım, okula ve yeni bir eğitim ve öğretim disiplinine hazırlıklı olmamasıdır. Çocuk bu devrede, yedi yaşına kadar sürdürdüğü bir yaşam alanını bırakır ve yeni bir yaşam ve iletişim alanına uymak zorunda kalmaktadır. Çocuğun 4-5 yaşından sonra bir yuvaya veya benzeri bir hazırlık okuluna devam etmesi ve bundan sonra ilköğretime başlaması halinde, bu geçiş dönemi artık çocuk için bir mesele çıkarmaz ve çocuk yeni bir çevreye uyum olayını kendisi için en uygun olan 4-5 yaşları arasında tamamlamış olmaktadır (Ziyalar 1991).

  29. ilkokuma yazma öğretiminin amacı, ilköğretim okullarına gelen öğrencilere, ilkokuma yazma alışkanlık ve becerisini kazandırmaktır. Bu bağlamda ilkokuma yazma öğretiminin amacı, öğrencinin okula başlamadan önce kazandığı konuşma, dinleme, izleme ve anlama becerilerinden hareket ederek öğrencilere sürekli olarak kullanabilecekleri okuma ve yazma eğitimine ilişkin temel bilgi ve becerileri kazandırmak olarak belirlenebilir (Cemaloğlu ve Yıldırım 2005). Güneş (1997; Aktaran: Keskinkılıç 2005)’e göre ise ilkokuma yazmanın amacı şunlardır:
    1. Okuma yazma becerilerinin öğretilmesi,
    2. Beyin teknolojisinin geliştirilmesi,
    3. Bireye gerekli olan temel bilgi, beceri ve davranışların kazandırılması,
    4. Bireyin sosyal, kültürel, ekonomik ve politik rollerine daha iyi hazırlanmasını sağlamaktır.
    Diğer bir görüşe göre (Keskinkılıç 2005) ise, ilkokuma yazma öğretiminin amacı, birinci sınıf psikolojisine uygun yollarla, gerekli öğrenme-öğretme stratejileri, yöntemleri ve teknikleri ile materyaller kullanarak çocuğun yaşamı boyunca kullanacağı okuma ve yazma temel becerilerini kazandırmaktır. Burada hedef, öğrencinin kısa sürede ve o süre içinde mutlaka okuryazar olması değildir. Hedef, okuryazarlığa ulaştırırken öğrencilerin okuma yazma eylemine karşı olumlu akademik benlik algısı geliştirerek ömür boyu bu eylemleri severek yapmasının temellerinin atılmasıdır.

  30. Öğrenme bozukluğu olan çocuk neler hisseder, neler yaşar?
    “Hiçbir şeyi doğru yapamıyorum.”, “Ben yeterince iyi değilim.”, “Ben aptalım.”, “Ben geri zeklıyım.”, “Kimse beni sevmiyor.” gibi duygu ve düşünceler öğrenme bozukluğu olan ve psikolojik destek almayan çocukların hissettiklerinden yalnızca bir kısmı. Bu cümlelerden de anlaşılacağı gibi öğrenme bozukluğu nedeniyle yaşantısının ona sunduğu deneyimler, onun kendine ilişkin olumsuz düşünceler geliştirmesine yol açar. Çünkü, ailesi ya da öğretmeni çoğunlukla yalnızca olumsuz yönleriyle ilgilenir; olumlu yönleriyle ilgilenen pek olmadığından kendini sevmemesine ve kabul etmemesine yol açan duygu ve düşüncelere sahip olur. Kendi dünyasını hep yanlışlardan (yanlış yazan, yanlış okuyan, yanlış hesaplayan) oluşan bir dünya olarak algılar ve sonuçta kendini “yanlış” bulur hale gelir.

    “Benim neyim var?” sorusunu çok sık sorar. Bu noktada özellikle anne baba ve öğretmenin çocukla etkili bir iletişim içinde olması çok önemlidir. Duyulmaya ve anlaşılmaya çok gereksinimi vardır. Gerçekte zeki olduğunu, ama öğrenmek için diğerlerine göre daha çok zaman harcaması gerektiğini ve yavaş da olsa bir gün mutlaka yapacağını bilmeye çok gereksinimi vardır. Benlik algısının güçlenmesi için kendiyle ilgili olumlu mesajlara da çok gereksinim duyar. Çoğunlukla diğerlerinin beklentilerini karşılayamadığı için kızgındır. Kendine kızgındır. Geç olgunlaştığı için bağımsız bir birey olmak adına kazanacağı becerileri daha geç kazanır. Toplu taşım araçlarını kullanmak, para hesabı yapmak, basit yemekler pişirmek, saati anlamak, masa hazırlamak, yatak toplamak, telefon kullanmak gibi işleri kendi başına başarmayı öğrenmek ona iyi gelir. Çünkü, bağımsızlığa geçişte bu becerileri kazanmış olmak oldukça önemlidir.

  31. Disleksiliyim, Akıllıyım, Yaratıcıyım;

    En sık rastlanan öğrenme bozukluklarından olan disleksi ile ilgili ilk bulgular, 1896 yılında bir İngiliz doktor olan W. Pringle Morgan tarafından elde edildi ve British Medical Journal’da yayınlandı. Morgan makalesinde 14 yaşında olan Percy adındaki erkek çocuğunun her zaman akıllı ve zeki bir tutum içinde olduğunu, yaşıtlarıyla kıyaslandığında oyunlarda hızlı olduğunu ve arkadaşlarından geride kalan hiçbir yönü olmadığını, ancak okuyamadığını belirtiyordu. Bu dönemlerde disleksinin görme sistemiyle ilgili olduğu düşünülüyordu. Çünkü, disleksinin en belirgin özelliklerinden biri harflerin ve kelimelerin karıştırılması ve tersten algılanmasıydı. Bu bakış açısından yola çıkan bir düşünceyle disleksiyle baş etmek için göz eğitimleri yaptırılıyordu. Daha sonra yapılan çalışmalar ise disleksinin görmeyle ilgili bir bozukluk olmayıp dil sistemiyle ilgili bir bozukluk olduğunu ortaya koydu. Bugün göz eğitiminin disleksiyle yaşamayı kolaylaştırmadığı da artık kesinlikle kabul gören bir gerçek. Bugünkü bilgilerin ışığında, disleksi, fonem adı verilen dil birimlerinin birbirinden farklılıklarının ayırt edilmesi sırasında ortaya çıkan bir bozukluk.

    Disleksi, genellikle çocukluk döneminde, okumaya başlama aşamasında fark ediliyor. Bir hastalık değil, ama okumayla ilgili zihinsel süreçlere ilişkin bir farklılık. Bozukluğun bilim adamlarına en çok zorluk çıkaran yönlerinden biri de bu özelliği taşıyan çocukların hiçbirinin birbiriyle tam bir benzerlik içinde olmaması. Bu bozukluğu taşıyanların en belirgin özelliği aynı yaş ve zek düzeyindeki diğer çocuklara kıyasla okuma düzeylerinin daha düşük olması. Okuma düzeyinin düşüklüğü örneğin, ilkokul dördüncü sınıftaki bir çocuğun okuma düzeyinin ikinci sınıftaki bir çocuğunki gibi olması anlamına geliyor. Bu durumdaki bir çocuk “okumada iki yıl geride” olarak adlandırılıyor. Böyle bir çocuğun okuma düzeyinin düşük olmasının nedeni her durumda disleksi olmayabiliyor. Disleksi olmayıp okuma sorunları yaşayan çocukların olduğu da unutulmaması gereken bir konu. Okumayı sınıf düzeylerine göre değerlendirmek bazı yönlerden yeterli olabilir; ancak yanıltıcı da olabilir. İlkokul dördüncü sınıftayken iki yıl geride olan bir çocuk, lise ikinci sınıfta olup, iki yıl geride olan bir çocuğa göre büyük zorluklar içindedir. İlkokul dördüncü sınıftaki çocuk ilk sınıflarda öğretilen okuma becerilerinin az bir kısmını öğrenebilmiştir; ancak bu ölçüye göre lise ikinci sınıftaki öğrenci aradaki 3 yıllık zaman içinde iyi bir okuyucu olmak için gereken becerilerin % 80’ini kazanmış olur.

    Samuel T. Orton, disleksi üzerinde ilk çalışan nörologlardan biri olup, 1920’lerde disleksinin sık karşılaşılan özelliklerini şöyle belirlemişti:

    * Yazılı kelimeleri öğrenme ve hatırlamada zorluk.
    * b ve d, p ve q harflerini, 6 ve 9 gibi sayıları ters algılama; kelimelerdeki harfleri ya da sayıları karışık algılama, ne’yi en; 3’ü E; 12’yi 21 olarak algılamak gibi.
    * Okurken kelime atlamak.
    * Hecelerin seslerini karıştırmak ya da sessiz harflerin yerini değiştirmek, sıklıkla yazım hatası yapmak.
    * Yazı yazmada zorluk.
    * Gecikmiş ya da yetersiz konuşma.
    * Konuşurken anlama en uygun kelimeyi seçmede zorluk.
    * Yön (yukarı, aşağı gibi) ve zaman (önce, sonra, dün, yarın gibi) kavramları konusunda sorunlar.
    * Elleri kullanmada hantallık ve beceriksizlik; okunamayan el yazısı.

    Disleksili çocukların çoğunda bu sorunların birkaç tanesi var; ancak bunlardan yalnızca bir tanesinin var olması bile çocuğun özel eğitim gereksinimi duymasına yeterli. Bir de disleksiyle ilgili yanlış kanılar var. Ayna yazısı adı verilen yazıyı tersten yazma,
    harf ya da kelimelerin yerini değiştirme durumunun yalnızca disleksililerde görüldüğü görüşü bunlardan biri. Oysa, yazmayı yeni öğrenen her çocukta ayna yazısı yazma durumu ortaya çıkabiliyor. Ayna yazısı, yazmayla ilgili acemilik döneminin olağan görüntülerinden biri; ancak acemilik döneminden sonra da sürerse, disleksiden şüphelenilmesi gerekiyor. Disleksililer kelimeleri kopyalarken değil, adlandırırken zorluk çekiyorlar. Disleksinin yaş ilerledikçe geçtiği düşüncesi de artık kabul görmüyor. Bozukluk yetişkinlikte de sürüyor. Disleksililerin çoğu yetişkinliklerine kadar okumayı öğrenmiş oluyorlar, ancak yavaş okuyorlar. Disleksiyle ilgili yanlış kanıların en önemlilerinden biri de bu bozukluğun zek düzeyi yüksek olanlarda görülemeyeceğine ilişkin olanı. Oysa, disleksililer zek düzeyleri düşük olmadığı gibi özel yetenekli de olabiliyorlar. Buna en önemli kanıt, disleksili olduğu bilinen bilim adamları ve sanatçılar: Albert Einstein, William Butler Yeats, George Patton, Harry Belafonte, Leonardo da Vinci, Auguste Rodin ve Cher gibi.

    Yukarıdaki bulguların da ortaya koyduğu gibi disleksi bir hastalık değil. Disleksililer de toplumların ilgilenip destek vermesi gereken “farklı”lardan. Onları kelime dünyalarında zorlukları olan bireyler olarak görmek gerekiyor. Günlük yaşamda dile ve kelimelere dayalı bir kültür söz konusu. Böyle bir kültür içinde yaşam disleksililere birçok güçlük sunuyor. Adres yazmak ya da tren tarifesi okumak onlar için çok zor oluyor. Günümüzde toplumlardaki bilgi paylaşımı giderek daha dile dayalı hale geldiği için disleksililere destek vermenin önemi de artıyor.

    Beyin üzerinde yapılan çalışmalar normal bireylerde sağ beyin yarımküresinin sol beyin yarımküresine göre daha küçük, disleksililerde ise eşit büyüklükte ya da sol beyin yarımküresinin daha küçük olduğunu ortaya koyuyor. Disleksililerin sol beyin yarımküresindeki farklılıkların bu bozukluğun nedeni olduğu düşünülüyor. 1978 ve öncesine kadar bu alanda birbirine çok ters düşen düşünceler vardı. Disleksililere sanat eğitimi vermemek gerektiği, çünkü sağ beyin yarımküresinin daha da gelişeceği ve sol beyin yarım küresinin daha zayıf kalacağı gibi. Bu düşünce de artık terk edildi. Davranış bozukluklarıyla disleksililere özgü dil bozuklukları arasında da özel bir ilişki olmadığı belirlenmiş. Davranış bozukluklarının olma sıklığı normal insanlarda ne kadarsa, disleksililerde de o kadar. Bu çocuklarda yaratıcılığın oldukça yüksek olduğu da belirlenmiş.

    Disleksililerde, dikkat eksikliği ve hiperaktivite gibi diğer sorunlar da olabiliyor, ancak koşul değil. Disleksi bir lanet (!) değil de, bir takdir gibi yaşandığında, diğer insanların okuma düzeyini yakalamak ve yetenek sahibi olduğu diğer özelliklerini de ortaya koyabilmek şansı doğuyor. Disleksinin tanınmadığı aile ve okul ortamlarında yetişen çocuklarda okuyamamak ve varsa diğer öğrenme bozukluklarını da yaşamak yüzünden güven kaybı oluyor ve bu temel güvensizlik duygusu yaşamın her alanına yansıyor. Başarılı oldukları kabul edilen disleksililerin özgüven sahibi oldukları, benlik algılarının olumlu olduğu, kim olduklarının ve nasıl düşündüklerinin farkında oldukları da belirlenmiş. Fikirlerinin ve yaklaşımlarının genelden değişik olduğunu fark ettiklerinde zihinsel becerilerinin yetersiz olduğu düşüncesinden vazgeçip, yaratıcılıklarını yaşamlarında kullanma yönünde güdülendikleri de ortaya konmuş.

EdgeddyPleali için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir