Titanio. Titanio. Titanio.
Bu gemiye dair her şey büyük. Büyük gemi. Büyük felaket. Büyük enkaz. Büyük film.
Sizi yaşananların detaylarıyla sıkmayacağım. Eminim birçok kez duymuşsunuzdur. Ayrıca, ben burada batmayan Violet Jessop’tan bahsetmek istiyorum.
Ne düşündüğünüzü biliyorum. Batmayan Molly Brown, değil miydi o? Elbette ama siz başka bir hikayeden bahsediyorsunuz. Molly tek bir deniz kazasından kurtuldu. Violet Jessop ise, her nasılsa, üç!
Önce, Violet’in yaşam öyküsüne bakalım ve bu felaketlerden nasıl zarar gördüğünü öğrenelim.
Violet, 2 Ekim 1887’de, ailesi Dublin’den Arjantin’e göç ettikten kısa süre sonra doğmuştu. On sekiz yaşma geldiğinde babası öldü ve annesi de tası tarağı toplayıp Avrupa’ya geri dönmeye karar verdi.
Violet, yirmi bir yaşma geldiğinde, hangi mesleği seçmek istediğine karar vermişti. Hostes olmak istiyordu. Hayır, bir uçak hostesi değil; büyük bir geminin kamarotu. Kamarot, zengin insanların kaprisleriyle uğraşan kamara hizmetçileri için uydurulmuş şık bir isimdi.
îlk yolculuğu, 28 Ekim 1908’de denize açılan Royal Mail’in Ormoco’sunda başladı. 28 Eylül 1910’da, White Star Hattı’na geçti ve Majestic adlı gemiye bindi.
White Star, sermayedar J.P. Morgan’m büyük mali yardımı sonucunda, tüm zamanların en büyük gemilerini inşa etme projesine başlamıştı. Üç tane kardeş gemi yapılacaktı^ Olympic, Titanio ve Gigantic.
En büyük gemiler için, en iyi ekibe ihtiyaç vardı. Şirketin hatlarında çalışan her gemiden en iyiler özenle seçildi. Violet Jessop seçilmiş olanlardan biriydi. Genç, çalışkan ve çekiciydi.
Denize açılan ilk gemi Olympic oldu. O zamana kadar îngHiz bayrağını taşımış en büyük ve en iyi gemiydi. Violet Jessop da birinci sınıf bölümünde kamarot olarak görev yapıyordu.
Olympic’in ilk seferleri olaysız geçti. Ancak, beşinci yolculuk aynı ölçüde şanslı değildi. 20 Eylül 1911’de, Kaptan E.J. Smith’in (evet, battığında Titanio ‘i komuta eden aynı kaptan) yönetimi altındaki Olympic, küçük İngiliz kruvazörü HMS Hawke ile çarpıştı. Hawke, Olympic’in omurgasına doğru, su düzeyinin altında on iki metre uzunluğunda derin bir yarık açtı. Her iki gemi güçlükle limana ulaştı. Olympic’in acil tamiratı sebebiyle, Titanic’in tamamlanması yaklaşık bir ay gecikti.
Eee? Ne olmuş ki, diyebilirsiniz. Ama öykümüz daha bitmedi. Okumaya devam edin…
White Star’m kıymetli bir çalışanı olan Violet, yeni denize açılan Titanic’e transfer edildi.
Bu gemide başına neler geleceğini hepimiz biliyoruz sanırım.
Evet, Titanic 15 Nisan 1912 tarihinde Kuzey Atlantik’in dibini boyladığmda, Violet de bahtsız gemideydi. Titanic heybetli buzdağına çarpıp okyanusun dibine doğru inişine başladığında, odasında kitap okuyor ve uyukluyordu. Görevlilerden biri olduğu için, tüm yolcular tahliye edilene kadar cankurtaran sandallarından birine binmeyi düşünmüyordu. Birkaç kilometre ötede başka bir geminin (büyük ihtimalle, motoru ve telsizi kapalı duran Californian) ışıkları gözüküyordu ve herkes bu geminin gelip kendilerini kurtarmasını bekliyordu.
Görevliler, dil sorunu sebebiyle, göçmen kadınları sandallara bindirmekte zorlanıyorlardı. Bir görevli, diğer kadınlara örnek oluşturması için cankurtaran sandallarından birine binmesini istediğinde, Violet arka tarafta bekliyordu. Violet sandala bindi, kucağına bir bebek verildi ve diğerleri de onu izledi. Sandal suya indirildi. Violet, geride bıraktıkları insanların büyük ihtimalle öldüklerini ancak ertesi gün Atlantik’in ortasında beklerlerken anladı.
Violet’in cankurtaran sandalı, kurtarma çalışmalarına yardım etmek için Akdeniz güzergahından dönen Carpathia tarafından kurtarılan son sandaldı. Carpathia, kurtulanlar ve cesetlerle birlikte New York’a döndü. Violet kimseyle konuşmama kararı aldı ve ilk gemiyle ingiltere’ye dönmeyi bekledi.
Titanic’in batışının ardından, Olympic de altı ay sürecek düzenlemeler için limana geri çekildi. Bazı yapısal değişiklikler yapıldı ve cankurtaran sandallarının sayısı artırıldı. Geminin yeniden elden geçirilmesi tamamlandığında, Violet yeniden görev aldığı 01ympic”te denize açıldı. Birinci Dünya Savaşı patlak verene dek gemide kaldı. Savaşta faydalı olmak istediğinden, hemşire olarak Gönüllü Yardım Müfrezesi’ne katıldı.
Bu sırada, büyük kardeş gemilerden üçüncüsü olan Gigantic için (Allah’tan sadece üç tane yapıldı) çalışmalar başlamıştı. Gigantic ismi çok fazla Titanic’i çağrıştırdığından, isim Brittanic olarak değiştirildi. Daha sonra, 13 Kasım 1915’te, Brittanic’e resmen el koyan ingiliz Deniz Kuvvetleri Komutanlığı gemiyi bir yüzer hastane olarak tamamladı. Gemi ilk yolculuğuna 23 Aralık 1915 tarihinde başladı.
21 Kasım 1916’da Napoli’den yola çıkan Brittanic, altıncı yolculuğuna Ege Denizi’nde başladı.
Ve bilin bakalım ne oldu? Violet Jessop da hemşire olarak gemide görevliydi. Yeni bir trajedinin yaklaşmakta olduğunu düşünüyorsanız, kesinlikle haklısınız.
Violet, yemek salonunda hasta bir kadına kahvaltısını hazırlarken, kulakları sağır eden, boğuk bir ses duydu ve geminin sarsıldığını hissetti. Gemi bir Alman mayınına çarpmıştı ve batmaya başladı.
Herkes cankurtaran sandallarına!
Kamarasına dönen Violet, en değerli eşyalarını önlüğünün ceplerine doldurdu. Sonra da dört numaralı cankurtaran sandalına bindi.
Geminin kaptanı, son bir çabayla daha sığ sulara ulaşmak için motorları yeniden çalıştırdı. Kaptanın farkında olmadığı şey, cankurtaran sandallarının o sırada indirilmekte olduğuydu. Motorlar çalışınca oluşan girdap sandalları Brittanic’in devasa pervanelerine doğru çekti. En usta kürekçi bile böylesine güçlü bir akıntıyla başa çıkamazdı.
içinde bulunduğu sandalın suya inmesinden birkaç dakika sonra, Violet herkesin denize atlamakta olduğunu fark etti. Arkasını dönünce, devasa pervanelerin önlerine çıkan her şeyi parçaladıklarını gördü.
Violet’in de atlamaktan başka şansı yoktu. Ancak, ne yazık ki, yüzme bilmiyordu. Ayrıca, paltosunu cankurtaran yeleğinin altına giymek gibi bir hata yapmıştı. Bu yüzden, suyla dolduğunda paltosunu çıkarmayı başaramadı.
Suya daldı. (Violet’ten bahsediyorum.)
Ancak batmayan vücudu yavaşça yüzeye çıktı.
Küüüt!
Violet’in kafası sert bir şeye, muhtemelen sandalın kıçına çarpmıştı. Sonra ikinci kez çarptı ve üçüncü kez.
Violet kurtulabilecek miydi? Hiç şüpheniz olmasın. Burada batmayan Violet Jessop’tan bahsettiğimizi unutmayın!
Violet’in burnu, dalgalı suyun ancak üstüne çıkabiliyordu. Gözlerini açtığında, yanında yüzen bir başka cankurtaran yeleğini fark etti. Suyun üzerinde kalabilmek için buna tutundu. Bundan sonra gördüğü ilk şey, yarılmış ve beyni dışarı taşmış bir kafatasıydı. Vücut parçaları ve geminin kalıntıları etrafında yüzüyordu. Tüyler ürpertici bir görüntü.
Biraz ötede, Brittanic’in suyun dibine batışını görebiliyordu. Daha bir yaşında bile olmayan gemi, elli beş dakikada batmıştı. 1976 yılında Jacques Cousteau tarafından bulunana kadar gemiyi bir daha gören olmadı.
Kısa bir süre sonra, Brittanic’in deniz motorlarından biri Violet’i kurtarmaya geldi. Hasar mı? Violet’in bacağında derin bir yarık vardı. Yıllar sonra bir diş röntgeni çektirdiğinde, kafatasının ciddi bir şekilde kırıldığı anlaşılacaktı ama o an bunu gösteren hiçbir işaret yoktu.
Başkaları onun kadar şanslı değildi. Sadece yirmi sekiz kişi ölmüş olmasına rağmen, birçok kişi ciddi yaralar almış hatta kimileri kollarını, bacaklarını kaybetmişti. Neyse ki, Brittanic’te o sırada hiç yaralı hasta yoktu. Aksi takdirde ölüm oranı Titanic’e eşdeğer olabilirdi.
Herhalde Violet elinde diş fırçasıyla kurtarılan tek Brittanic yokuşuydu. Gemi batmaya başladığında kamarasına gidip diş fırçasını alması gerektiğini, dört yıl önceki Titanic kazasından öğrenmişti.
Savaştan sonra, kamarot olarak çalışmaya devam etti. 1950 yılında, denizlerde geçirdiği kırk iki yılın ardından emekli oldu. 1971 Mayıs’mda vefat etti. Ölümünden sonra, 1934 yılma ait el yazmaları yeğenleri tarafından bulundu. 1997 yılında Titanic Kazazedesi adı altında yayınlandılar. Bu el yazmaları olmasaydı, öyküsünün bütünüyle gün ışığına çıkması mümkün olmayacaktı.
işte hepsi bu. Violet Jessop sadece zamanının en büyük gemilerinde görev yapma ayrıcalığına kavuşmamıştı; aynı zamanda üç bahtsız kardeş gemiden de kurtulmuş tek kadın olma şerefine ulaşmıştı.
Violet Jessop çok şanslı bir bayandı. Ama bu gemilerin diğer yolcuları için de bir lanetti. Benimle aynı gemide olduğunu bilsem herhalde rahat uyuyamazdım.