Yarasa Bombaları

BİR BAŞKA ÇOK GİZLİ SİLAH

Amerika Birleşik Devletleri’nin, Japon şehirleri Hiroshima ve Nagasaki’ye atom bombası atmasının ardından ikinci Dünya Savaşı’nın kısa bir sürede sona erdiğini biliyorsunuzdur. Geçenlerde, Amerika’nın o dönemde üzerinde çalıştığı alternatif bir silahtan haberdar oldum. Bu silah, nükleer silahların sebep olduğu can kaybına da yol açmadan Japonların boyun eğmesini sağlayabilecekti. Yarasalardan bahsediyorum. Canlı, nefes alan, memeli yarasalardan.

Sizi göremesem de kafanızın karıştığından eminim.

Savaşı kazanmak için yarasaları kullanma fikri, Lytle S. Adams adlı Pennsylvanialı bir diş doktorunun parlak buluşuydu. Anlayacağınız, Doktor Adams boş zamanlarını bir tür mucit olarak değerlendirirdi. En başarılı icadının savaşı kazanmakla hiçbir ilgisi yoktu. 1930’larda tasarladığı hava posta sistemi, uçakların postayı teslim almak için yere inmesini gereksiz kılmıştı. Ortağı Richard du Pont ile birlikte kurdukları Tri-State Havacılık şirketi, Federal Express’in 1930’lardaki karşılığıydı. Yıllar içinde, Tri-State Havacılık birçok isim değişikliği geçirdi. Sonunda da ismini muhtemelen duymuş olduğunuz dev bir kuruluşa dönüştü: US Airways.

Bir alçaklık olarak tarihe geçmiş olan 7 Aralık 1941 tarihinde, New Mexico’daki Carlsbad Mağaraları’nı ziyaretten dönen Adams, Japonların Pearl Harbor’ı bombaladığını arabasında öğrendi. Doktorun beynindeki sinirler derhal ateşlendi. Tutukluk yaptı demek daha doğru olur aslında. Aklına, Carlsbad Mağaraları’ndaki milyonlarca yarasa gelen doktor, savaşı bu şekilde kazanabilecekleri sonucuna vardı.

Bütün bunlar kulağa ne kadar saçma gelse de, Doktor Adams’m kafasında her şey yerine oturmuştu. Önerdiği şey, esas olarak, bir milyonun üzerinde yarasanın üzerlerinde yangın bombalarıyla şafak vakti bir uçaktan Japonya üzerine bırakılmasıydı. Uçuştan Önce sakinleştirilen yarasalar, yarı kış uykusu haline sokulacaktı.

Uçak hedefin üstüne geldiğinde yarasalar bırakılacak ve düşerken kendilerine gelen yarasalar her tarafa uçmaya başlayacaklardı. Gece yaratıkları oldukları için, kolayca yanabilen Japon binalarında buldukları her deliğe gireceklerdi. Yaklaşık on beş dakika sonra, zaman ayarlı bombalar şehrin dört bir yanında binlerce yangın başlatacaktı. Hiçbir şehir böyle bir felakete karşı hazırlıklı olamayacağı için, ‘yarasa bombardımanına’ maruz kalan her şehir alevlere teslim olacaktı.

Peki, aklınıza böyle çılgınca bir plan gelse ne yapardınız? Herhalde pek bir şey değil. Ancak, Adams’ın tanıdıkları vardı. Aynı zamanda havayoluyla posta sisteminin sahibiydi ve o sıralarda ABD’nin First Lady’si Eleanor Roosevelt’e birçok seyahatinde eşlik etmişti. Bu da Doktor Adams’ı, Başkan’a yaklaştırıyordu. FDR (Franklin Delano Roosevelt) koordinasyon danışmanına yazdığı bir notta “Bu adam deli değil” demişti. “Kulağa ne kadar olanaksız gelse de önerisini düşünmeye değer.” FDR’nin desteğiyle -buna destek demek doğru olursa- yarasa bombası projesi, Ulusal Savunma Araştırmaları Komitesi ve Hava Kuvvetleri’ne gönderildi.

Bomba taşımaya uygun birçok tür yarasa vardı ama sayılan bu projeyi yürütmek için yeterli değildi. Tercih edilen yarasa türü, New Mexico ve Texas’taki mağaralarda sıkça rastlanan, kuyruksuz Meksika yarasasıydı. Başlangıç testleri, bu yarasaların en fazla on gram ağırlık taşıyabildiklerini göstermişti. Testlerin daha ileri aşamalarında, on beş ile on sekiz gram arasındaki ağırlıkları da kaldırmayı başardıkları anlaşıldı. Bu düşük yük kapasitesi, minyatürleştirme öncesi bir dönem için büyük bir sorundu. ABD ordusunun elindeki en ufak yangın bombası yaklaşık bir kilogram ağırlığındaydı! Bu bombayı bir yarasa sürüsü bile taşıyamazdı! Ayrıca, yarasaların uçakla çıkartılacakları yüksek irtifada yaşayıp yaşamayacakları da bilinmiyordu. Çok sayıda test yapılması gerektiği ortadaydı.

Bir sonraki yıl, tüm yarasaları incelemek üzere bir ekip oluşturuldu. Oldukça ilerleme kaydettiler ama ordudaki birçok yetkilinin anlam veremediği bu proje birkaç kez rafa kaldırılma tehlikesi atlattı. Adams Planı’nın sürebilmesi için doktorun sık sık Washington’a ziyaret yapması gerekiyordu. Doktor, bu seyahatlerden birinde, milyonlarca dolar değerindeki bir başka çok-gizli projenin kendi projesini gölgede bıraktığını öğrendi. Görüşmelerden sonra evine döndüğünde, bugüne dek duyduğum en unutulmaz açıklamalardan birini yaptık “Evet! Biz burada savaşı kazandırması garanti olan yarasa bombaları üzerinde çalışıyoruz, onlarsa küçük atomlarıyla oynuyorlar. Ağlamak istiyorum.”

Hükümet, atom bombası projesine çok fazla para harcadığı için, Doktor Adams’a fazla destek olamıyordu. Doktor masrafların büyük kısmını kendi cebinden karşılıyordu. (Maliye vergiler için peşine takıldığında, bu durum başını çok ağrıtacaktı. Devletin kendisine hiç geri ödemediği borcu kapatmak için evini satmak zorunda kalacaktı.)

Doktor, proje için önerdiği yarasa taşıyan kovanın bir örneğini hazırladı. Bir konvansiyonel hava bombasına benziyordu ama içinde, yarasaları tutmak için tasarlanmış, yumurta kabına benzeyen yirmi altı tane bölmeden oluşan bir istif vardı. Toplamda, her yarasa bombası, 1040 tane yarasayı ve bir paraşütü uygun koşullarda taşıyabiliyordu. Metal plakadan kaplamalar, ünlü kadife sesli şarkıcı Bing Crosby ve pek ünlü biri olduğunu söyleyemeyeceğim erkek kardeşi Larry’nin sahibi olduğu Crosby Şirketi tarafından yapılmıştı.

Adams Planı’nda görevlendirilmiş baş kimyager Louis Feiser, minyatür bir bomba hazırlamaktan sorumluydu. ‘Napalm’ adını verdiği yeni bir yanıcı maddeyi kullanmayı tercih etmişti. (Bugün duyulmamış bir isim olmadığı muhakkak!) Bunu, yanabilir bir selüloit kabın içine yerleştirmişti. Böylece, toplam ağırlığı 17.5 grama indirmişti.

3 Mayıs 1943’te, California’daki Muroc Gölü’nde (artık bir Uzay Mekiği iniş alanı olarak kullanılıyor) yapılan ilk testler başarıya ulaşmadı, çünkü parçaların neredeyse hiçbiri hazır değildi, ikinci posta testler, 15 Mayıs 1943’te, New Mexico’da yeni inşa edilmiş Carlsbad Hava Kuvvetleri Merkezi’nde gerçekleştirildi. Üzerlerine sahte bombalar bağlanmış olan yarasalar uçaklardan atıldılar, paraşütleri açıldı ve kendilerine bir sığmak arayan yarasalar bulabildikleri her deliğe girdiler. Araştırmacılar, yarasaların üzerinde gerçek patlayıcılar olduğu takdirde binaların yanacağından emindi.

Feiser, testlerin fotoğraflarının çekiliyor olmasından faydalanmaya karar verdi. Altı tane sakinleştirilmiş yarasayı aldı ve üzerlerine gerçek bombalar yerleştirdi. Yarı kış uykusundaki yarasaların, bombalar patlayıp onları bin parçaya ayırana kadar hareketsiz duracaklarına inanmıştı. (Böyle bir zamanda hayvan haklarını umursamadıkları açık.) Ama yanıldı.

İşte hikayenin bundan sonrası gerçekten şahane.

Çöl sıcağı ile kendilerine gelen yarasalar her yönde uçuşmaya başladılar. Birkaç dakika içinde, kontrol kulesi alevler içinde kaldı. Barakalar cehennem yerine döndü. Yangın binadan binaya sıçrayarak bütün tesisi sardı. Projenin gizliliği nedeniyle, testler sürerken hiçbir itfaiyecinin merkeze sokulması söz konusu değildi, itfaiye araçları geldiğinde, görevliler onları içeri bırakmadı. Ellerinden gelen tek şey, tüm tesisin kül oluşunu ve kara duman bulutlarının gökyüzünü kaplayışını uzaktan izlemekti.

Bu, hiç şüphesiz, Adams Planı ekibi için büyük bir utançtı. Ancak, yine de yarasa bombalarının işe yaradığını göstermişti. Altı yarasa tüm bir hava kuvvetleri merkezini küle çevirmeye yetiyorsa, bir milyon yarasanın tamamen kağıt malzemeden inşa edilmiş bir Japon şehrine neler yapabileceğini düşünün.

Fakat ordu hala ikna olmuş sayılmazdı. Adams Planı’na verilen destek geri çekildi ve proje suya düşmüş kabul edildi.

Gerçekten öyle miydi?

Anlaşılan şans yarasa ekibinden yanaydı, en azından bir süre daha. Kaderin oyunu olarak, Louis DeHaven adında bir deniz subayı, Carlsbad testleri sırasında ortaya çıkan felaketi izlemişti. Ordu gözlemcilerinden farklı olarak, DeHaven’ın üstlerine raporu son derece olumluydu. Bu tavsiye, Adams’ın etkili halkla ilişkiler kampanyasıyla birleşince, bu projenin umut vaat ettiğine donanmayı ikna etti. Ekim 1943’te projenin başına geçen Deniz Kuvvetleri, Adams Planı ismini de değiştirdi. Yeni isim, Proje X-Ray’di. Doktorun sadece ismi değil kendisi de ortada yoktu. Donanma onu sepetledi.

Yeni yarasa bombası testleri, 15 Aralık 1943’te, Utah’daki Dugway Deneme Alanı’nda başladı. Yerel inşaat metot ve malzemeleri kullanılarak taklit Alman ve Japon köyleri inşa edildi. Bir dizi kontrollü deney ile (iki itfaiye aracı hazır bekliyordu!) yarasa bombaları sınandı. Donanmaya sunulan Ulusal Savunma Araştırmaları Komitesi raporunda şöyle diyordu: “X-Ray’in etkili bir plan olduğu sonucuna varılmıştır.” Bir uçak dolusu yarasanın, yangın başlatmak konusunda, ABD cephanesinde bulunan tüm silahlardan daha etkili olabileceği görülmüştü.

Bu başarının ardından, Mayıs 1944’te geniş kapsamlı üretime geçilmesi emri verildi. Bir milyon adet yarasa bombası üretilmesi planlanıyordu. Tam Adams’m çılgınca rüyası gerçeğe dönüşmek üzereyken, 1945 Mart’mda, donanma projeyi durdurdu. Yirmi yedi ay ve araştırmalara harcanan yaklaşık iki milyon dolardan sonra, yarasalar havalanamadılar. Yarasaların neden savaşa gitmediğini hala kimse kesin olarak bilmiyor.

Fikir Doktor Adams’m aklına düştüğünden beri geçen yıllar boyunca, elektronik bilimi minyatürleştirildi ve plastik patlayıcılar keşfedildi. Belki de yarasa bombalarım yeniden ele almanın zamanı gelmiştir. Yarasaların bizim yerimize savaşmasını sağlayabilecekken, atom bombalarına ne gerek var?

Sözcük Sayısı: 1199

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir