E- Ticaret

Elektronik ticaret, mal ve hizmetlerin üretim, tanıtım, satış, sigorta, dağıtım ve ödeme işlemlerinin bilgisayar ağları üzerinden yapılmasıdır. Elektronik ticaret, ticari işlemlerden biri veya tamamının elektronik ortamda gerçekleştirilmesi yoluyla reklam ve pazar araştırması, sipariş ve ödeme ile teslim olmak üzere üç aşamadan oluşmaktadır.

İnternetin hızla yaygınlaşması, elektronik ticareti, ticari işlemlerin yürütülmesinde yeni ve çok etkin bir araç haline getirmiştir. Elektronik ticaret, tüm dünyada ticaretin serbestleştirilmesi eğilimi ile birlikte, son on yılda yaşanan ve bilgi iletişimini kolaylaştıran teknolojik gelişmelerin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

Elektronik ticaretin araçlarını, birbirleriyle ticaret yapanların ticari işlemlerini kolaylaştıran her türlü teknolojik ürünler (telefon, faks, televizyon, bilgisayar, elektronik ödeme ve para transfer sistemleri, elektronik veri değişimi sistemleri (Electronic Data Interchange-EDI), internet) olarak düşünebiliriz.

EDI, ticaret yapan iki kuruluş arasında, insan faktörü olmaksızın bilgisayar ağları aracılığı ile belge ve bilgi değişimini sağlayan bir sistem olarak elektronik ticaretin önemli bir aracıdır.

Elektronik ticaret açısından en etkin araç olarak kabul edilen yeni internet teknolojileri ise ses, görüntü ve yazılı metni aynı anda, daha hızlı ve güvenli bir şekilde ilettiğinden, internet üzerinden yapılan bu işlemlerin maliyeti diğer araçlara oranla hayli düşüktür.

Geçmişte bir ölçüye kadar kapalı bilgisayar ağları üzerinden gerçekleştirilen elektronik ticaret uygulamaları, güvenli olmakla birlikte maliyeti oldukça yüksek sistemlerdir. Günümüzde, açık bilgisayar ağı olan internet, elektronik ticaret için çok daha uygun bir altyapıdır. İnternet aracılığıyla, artık kapalı yapıdan açık yapıya geçerek küreselleşen ağların getireceği avantajlardan yararlanılmaktadır. Bu da, özellikle KOBİ’lerin (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelerin) dünya ticaretinde daha fazla yer almalarına imkan sağlamaktadır.

Elektronik ticaret, özellikle KOBİ’ler için çok uygun bir ticaret şeklidir. Elektronik ticaret, ürün seçeneklerinin artmasını, ürünlerin kalitesinin yükselmesini ve daha hızlı bir şekilde ödenerek teslim alınmasını sağlamaktadır.

Potansiyel tüketicilerin dünyanın her yanında pazara arz edilen ürünler hakkında bilgi sahibi olmalarına ve yeni üreticilerin dünya pazarlarına girmelerine imkan vermektedir. Daha düşük fiyatlı ve kaliteli ürünlerin pazara girmesi üreticiler arasında rekabetin artmasına ve tüm ticari işlemlerin maliyetinin düşmesine neden olmaktadır.

Elektronik ticaret, üretici ve tüketicileri, özellikle KOBİ’leri geleneksel ticaret engelleri olan pazara uzaklık, bilgi eksikliği ve talebe uygun üretim yapılamayışı gibi dezavantajlardan kurtarabildiği ölçüde yararlı olacaktır. Ancak, elektronik ticaret ülkelerin tüm ticari sorunlarını (örneğin ulusal tedarik zincirindeki halkaları) çözemez. Elektronik ticaret konusunda yeterli bilgi ve deneyime sahip olmayan ülkeler ilk aşamada interneti sadece reklam veya pazar araştırması amacıyla kullanabilirler.

Jeoekonomist

Şule SOYER

20.02.2006

Müşteri memnuniyeti ve Müşteri Memnuniyeti Anayasası

Müşteriler iş dünyası için en kıt bulunan kaynaktır. Artan rekabet ve azalan ürün/hizmet farklılıkları dikkatin müşteriye yoğunlaşmasına ve “müşteri merkezlilik” kavramının iş dünyasının yeni felsefesi olmasına yol açmıştır.
Müşteriyi cezbetmenin maliyeti eskileri korumaktan kat kat daha fazladır.

Müşteri memnuniyeti araştırmalarının temel amacı;

Müşterilerin bağlılık düzeylerini, bağlılıklarını etkileyen faktörleri keşfetmeyi ve müşteri ilişkilerini geliştirecek bilgiyi üretmektir.

Müşterilerin, ilgili firma/ürün müşterisi olmaktan duydukları memnuniyetlerini / memnuniyetsizliklerini gerekçeleri ile tespit etmektir.

Bayilerin, bayisi oldukları firma ile çalışmaktan duydukları memnuniyeti / memnuniyetsizliği gerekçeleri ile tespit etmektir.

Tüketicilerin, ilgili firma bayisinden memnuniyetlerini / memnuniyetsizliklerini gerekçeleri ile tespit etmektir.

Müşterilerinizin memnuniyetini yükseltmeniz için aşağıdaki soruların yanıtlarını bilmeniz gerekir:
Müşterileriniz kimler?
Müşterileriniz ürünlerinizden ne kadar memnunlar?
Müşterilerinizin memnuniyet düzeylerini belirleyen etkenler neler?
Farklı müşteri segmentleri arasında memnuniyet farkılılıkları var mı?
Stratejik kararlarınız müşteri memnuniyetinizi nasıl etkiliyor?
İyileştirme alanları neler?

Artık tüm bu bilgilerin ışığında kendinize bir “Müşteri Memnuniyeti Anayasası” oluşturabilirsiniz.

Müşteri Memnuniyeti Anayasası

*Müşteri, bir firma için en önemli varlık sebebidir.
*Müşteri, yeni Müşteri kazandırma ya da kaybettirme ihtimali olan kişidir.
*Müşteri, ihtiyaçları tespit edilerek kendisine her zaman özen gösterilmesi gereken kişidir.
*Müşteri, ürün veya hizmet sattıktan sonra da sürekli memnun edilmesi gereken kişidir.
*Müşteri Memnuniyeti, fark yaratmak, rakiplerin önünde yer almak, büyümek ve kâr etmek için şarttır.
*Tüm Müşteriler, kaliteli hizmet alma hakkına sahiptir.
* Firma, Müşteri Memnuniyetini oluşturmak ve Müşterilerin “Çalıştığım Firma benim için düşünür, yaratır ve yapar. Kendimi Çalıştığım Firmada güvende hissederim” demesini sağlamakla yükümlüdür.
*Tüm Müşteriler ” Firmamızın Müşterisi”dir. Başka Firmaların Müşterisi olduğu gerekçesiyle Müşterilere sunulacak hizmet kalitesiden taviz verilemez.
*Müşteriyi zamanında bilgilendirmek ve doğru kişiye / kanala yönlendirmek, Müşteri memnuniyetinin birinci koşuludur.
*Tüm Müşteriler, kullandığı ürün ve hizmetle ilgili şikayet etme hakkına sahiptir.

Jeoekonomist

Şule SOYER

11.04.2006

DSC Teknolojisi Nedir?

“Kendi elektriğini kendin üret” sloganıyla yola çıkan ve büyük ilgi gören DSC teknolojisi ile ilgili seminerde bu teknolojinin tekniği, üretimi, maliyeti, kullanım alanı ve verimliliği anlatıldı.
Biz de Nesli firmasının yetkilisine merak edilen soruları sorduk.

ŞS- Türkiye’de bir DSC üretim tesisi kurulması için Dyesol firmasıyla imzaladığınız anlaşma sonucunda gelinen nokta nedir?

Nesli- Dyesol firması ile yaptığımız anlaşma gereğince, fizibilite çalışmaları başladı. Şu ana kadar gelinen noktada her şey olumlu. Zaten, “fizibilite” çalışmalarının amacı, “uygunluk”la beraber bu teknolojinin transferinin ülkemize uyarlanması da ele alınıyor. Mesela, ülkemizdeki güneş ışınımının söylenenden çok daha yukarılarda olduğu, uydu raporlarıyla da tespit edildi.
Biz Türkiye’de enerji üretmek için yola çıkmıyoruz, ancak sizin kendi ihtiyacınız olan enerjiyi kendiniz üretebilmeniz için gerekli olan güneş pillerini üretmeyi hedefliyoruz.
Ülkemizde bu teknolojiyi kullanarak üretim yapmak veya bu tesisleri kurmak, tamamiyle engellemelerin boyutuyla ilgili. Eğer engellenmezse, ve istenilirse, Dünya devlerini geride bırakacak teknolojiyi patentleriyle ve lisanslarıyla almış bulunuyoruz. Onlar eski teknolojilere çok büyük yatırımlar yaptılar hala da yapmaya devam ediyorlar. Bizim elimizde ise en yeni ve son teknoloji var. Yani onlar kaset teknolojisi ile uğraşırken bizde CD teknolojisi var. Bunu kullanıma açmak veya açmamak, bunu ulusal bir mesele olarak görüp gereken desteği vermek veya vermemek bu günkü hükümetin elinde. Biz elimizden gelen uğraşı veriyoruz. Sayın başbakanımız girişimcilere çağırı yapıyor, “Kimse sizinle ilgilenmezse bana gelin” diyor. Bu konuda ona ve samimiyetine inanıyorum. Ama koridordaki ilk memuru geçemiyoruz. Bu sanki bana “ekmek bulamazlarsa pasta yesinler” sözünü anımsatıyor. Sayın başbakanımız Güliverin gemileri sırtlayıp açık denizlere taşıması misali tek başına kalmış. Kimse ilgilenmiyor ve elini taşın altına koymuyor. Herkes masasının arkasına sinmiş, teflon tava misali “bana yapışmasın” diye sizi görmezlikten geliyorlar, ama bunu çok kurnazca yapıyorlar. Gidiyorsunuz, anlatıyorsunuz, alkışlanıyor, “aslanım benim” deniyor, akasından alakasız bir yere gönderiliyorsunuz, projenizi anlatıyorsunuz –güvenle- oradan başka bir yere, oradan başka bir yere… sonra bir bakıyorsunuz alakasız bir yerlerden birileri sizi ekarte ederek temasta olduğunuz firma ile temasa geçip lisansınızı kapmak için başvurmuş…

Ancak bu yeni teknolojiyi elegeçirmek için diğer ülkeler de boş durmuyor. En kötü ihtimal, (düşünmek bile istemiyorum ama…) Arsa, arazi, bina, iş gücü ve finans sağlayan, Bulgaristan, Almanya, Hollanda, Romanya gibi ülkeler var devamlı tekliflerle geliyorlar. Vallahi, bu dünya güzeli teknolojinin kime nasip olacağına Allah karar verecek, artık ben ona havale ettim. Belki yarınlarda bu teknolojinin ürünlerini kullanmaya mecbur kaldığımızda, “petrolün varili” misali, “panelin metrekaresi” üzerinden dışarıdan ithal etmek zorunda bırakılacağız. Aslında yeni yapılaşmalar var Pek yakında, Amerika, Kanada, Avrupa Birliği ülkeleri Japonya veya -G-8’ler mi desek – aralarında karar aşamasındalar ki, bundan sonra “stratejik” sayılan teknolojileri 2., 3. dünya ülkelerine transferlerini yasaklama konusunda. Belki de bu isteniyor? artık bizleri “yok” saymak bilinçli olarak ve sistematik bir düşüncenin ürünü gibi geliyor bana. “Türkiyede bu teknoloji olmasın, dışarıya bağımlı kalalım “ deniliniyor. Buna inanmaya başladım. Bu soruyu, ilgili, Enerji stratejilerini oluşturan doğrudan veya dolaylı kurumlara ve Enerji Bakanlıgımıza yöneltmeniz gerekecek. Onlar bu konuda bağzı uğraşlar veriyorlar hatta geçtiğimiz senelerde bu konuda bir kanun bile çıkardılar: Türkiye bu konuda gecikmeli olsa bile gerçeği gördü. Kayda değer ilk adım olarak da, 10.5.205 tarihinde “Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına ilişkin kanun”u yürürlüğe geçirdi. Kanuna göre;
MADDE 1. – Bu Kanunun amacı; yenilenebilir enerji kaynaklarının elektrik enerjisi üretimi amaçlı kullanımının yaygınlaştırılması, bu kaynakların güvenilir, ekonomik ve kaliteli biçimde ekonomiye kazandırılması, kaynak çeşitliliğinin artırılması, sera gazı emisyonlarının azaltılması, atıkların değerlendirilmesi, çevrenin korunması ve bu amaçların gerçekleştirilmesinde ihtiyaç duyulan imalat sektörünün geliştirilmesidir.
Konunun önemi kapsamında teşviklerini de kanun maddeleri halinde yayımladı. Buna Göre; Madde 7’nin
a) Enerji üretim tesis yatırımları,
b) Kullanılacak elektro-mekanik sistemlerin yurt içinde imalat olarak temini,
c) Güneş pilleri ve odaklayıcılı üniteler kullanan elektrik üretim sistemleri kapsamındaki yapılacak AR-GE ve imalat yatırımları,
Teşvikten yararlandırıyor ve;
MADDE 8. – Orman veya Hazinenin özel mülkiyetinde ya da Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan her türlü taşınmazın bu Kanun kapsamındaki yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik enerjisi üretimi yapmak amacıyla kullanılması halinde, bu araziler için Çevre ve Orman Bakanlığı veya Maliye Bakanlığı tarafından bedeli karşılığında izin verilir, kiralama yapılır, irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. Yatırım döneminde izin, kira, irtifak hakkı ve kullanma izni bedellerine yüzde elli indirim uygulanır. Orman arazilerinde ORKÖY ve Ağaçlandırma Özel Ödenek Gelirleri alınmaz.
Ancak kağıt üzerinde güzel gözüküyor. Çevre ve Orman bakanlığına göre, bu kanun sadece Enerji Bakanlığını bağlar. Orman kanununa göre biz bir “üreticiyiz” ve “sanayi” ye giriyoruz-muşuz ve dolayısıyle bu teşvikten yararlanmamız söz konusu olamazmış. Gördüğünüz gibi, aslında bizim için çıkarılmış bir kanun, diğer bir kanunla çelişkide ve çöz bakalım bu düğümü… Elin adamı nano teknoloji ile mikroskobik makinalar yapa dursun, bizde bir bürokratın koskoca kanunu nasıl yorumlayacağına, gelecek kuşakların hayallerini, Türkiyemizin geleceğini emanet edebiliyoruz.

ŞS- DSC Teknoloji’ni, çalışma prensibini kısaca anlatabilir misiniz? Şu anda piyasada bulunan benzerlerinden farklılıkları nelerdir?

Nesli- Bu güne kadar kullanılan teknolojiler Si (Silisyum) yani Silikon tabanlı teknolojilerden ibaret. Yani hammaddesi (kabaca) deniz kumu. Dünyada oldukça bol. Ancak deniz kumunu tüm metallerinden ayırmak, onu bu teknolojilerde kullanılabilecek silikon haline getirmek çok meşakatli ve pahalı bir proses. Yüksek ısılarda, dev fırınlar kullanılarak elde edilebiliyor. Bu da “fosil” yakıtlar, başta petrol olmak üzere kullanılarak yapılıyor. Sonuçta çok yüksek maliyetlerle elde edilen bir hammade ile yola çıkılıyor. Ucuzlaması da direkt olarak petrolün ucuzlamasına bağlı. –Siz böyle bir olasılık görebiliyormusunuz?- Diyelim ki şöyle veya böyle silikonu elde ettiniz, bu durumda da, her türlü kominikasyon ve elektronik aygıtlarda kullanılmakta olan chip’lerin yapılmasında da kullanılan bu maddenin alıcısı kapıda beklemekte. Dolayısıyla silikon kilosu 20.-USD dan, 90.-USD’ a fırlamış durumda. Bu da “geleneksel” dediğimiz eski teknolojileri kullanılamıyacak derecede pahallıya mal olmasına ve üretilememesine yol açmakta.
DSC teknolojisi ise tam tersi, doğada bolca bulunan ve içriğinde, sağlığa zararlı herhangi bir madde yoktur. En zararlı madde, 2 grm olan “tentürdiyot” dur. Titanyum ise diş macunlarınada bile vardır. Son derece ucuza maledildiğinden halkın yaygınca kullanabileceği, kolaylıkla finanse edebileceği sistemler kurulabilecek.
DSC teknolojisi, eski teknolojilerde olduğunun tam tersi, tamamen doğayı taklit eden bir teknolojidir. Yani bir yaprağın nasıl fotosentez yaptığı gözlemlenip taklit edilmiştir. Son terece komplike bir yapı olmasına rağmen prensipte ve uygulamada ve üretimde basittir. Nano-Teknoloji kullanılarak üretilir.
En güzel tarafı da diğer teknolojilere oranla daha verimli olmasıdır. “Bütün Gün, Her Gün” enerji üretir. Silikon teknolojilerinde olduğu gibi sadece, güneşin tam gerektiği açıda, belli bir ısıda, ve hava yoğunluğunun belli bir oranında olması şartı ile değil.
Üretiminde çok düşük enerji kullanır 24 Kwh/m2. (Diğerleri 235 kWh/m2 harcar)
Gerçekten “Temiz ve Yeşil” teknoloji kullanır. Zaten “var”olan mevcut hammadeleri kullanır. Performansı “normal” Güneşim şartlarında artar Değişik renklerde ve transperant olması dolayısıyla, mimari avantajlar sağlar. Bir tuğla, biriket veya duvar yerine kullanılabilir. Bu da “maliyet-etkin”’liğini arttırır. Düşünün bir kere, binanızın ön yüzeyini (duvar olarak) bundan yapıyorsunuz, hem çok şık bir görüntü elde edip, hem de ürettiiği elektriği kullanıyorsunuz. Silikonlarla bunu yapamazsınız. Daha birçok avantajları var ancak sayacak zamanımız olduğunu sanmıyorum.

ŞS- DSC Teknolojisi güneş ışınlarının eğiminden nasıl etkilenir? Her türlü hava şartlarında verim alınabilir mi?

Nesli- Çok güzel bir soru. DSC teknolojisi bırakın Güneşi, Ay ışığında bile elektrik üretmeyi sürdürür. Güneş ışınlarının eğiminden son derece az etkilernir. Demin de söylediğim gibi, bizim sloganımız “Tüm gün bütün gün” enerji üretir. Mesela yaz aylarında, silikonların modülleri 30 derecenin üzerine çıktığında verimlilikleri, %3’e kadar düşer. Bizim teknolojimizde ise modüller ısındıkça verim artacak şekilde tasarlanmışlardır. Mesela güneşi bol olan bölgelere göre ayrı, az olan bölgelere göre ayrı modüller üretebilme olanağımız var. Bu çok büyük bir avantajdır.
DSC, karlı ortamlara bayılır. Güneşten değil ama kara çarpıp yansıyan ışığı çok sever ve verimli olur. Düşey olarak kullanılabilindiği için de üzerine kar birikmez. Birikse bile altı kırılmaz cam olduğu için kolaylıkla kazınabilir. Saatte 200km rüzgara-ve fırtınaya- dayanıklıdır.

ŞS-Kullanılacak bu teknolojinin diğer enerji teknolojileriyle kıyaslandığında getirisi ne olacak?

Nesli- Bakın, yerüzünün tüm petrol, kömür, doğalgaz rezervleri, dünya üzerine düşen 20 günlük güneş ışığına ancak eşdeğerdir. Insanlar ve hükümetler bunun farkına yeni yeni varmaya başladılar. Geleneksel enerji üretim teknolojileri, bir merkezde üretilip dağıtılmak üzere tasarlanmışlardır. Düşünün bir kere, bir veya birkaç şehrin elektriğini üretmek üzere bir santral kurup, bu şehirlerin toplam tüketiminin çok daha fazlasını üretmek için yatırım yapıp, sonrada bu enerjiyi dağıtmak için ayrıca masraf yapıp daha sonra bu enerjiyi kullanılabilecek duruma getirmek için koca, koca trafolar kurup düşürerek dağıtmak zorunda kalmak… Söyleyecek söz bulamıyorum. Eskiden hükümetler buna mecburdu belki ancak artık uyanan devletler bunun böyle devam edemiyeceğini gördüler. Tüm Dünya yenilenebilir enerji atağında biribirleriyle yarışır haldeler. Biz de tutumumuzu değiştirmezsek hem de hemen, herşeyde olduğu gibi bu işte de nal toplamaya devam edeceğiz. İsraf haramdır. Şimdi, Güneş gibi tükenmez sayılan bir enerji kaynagı durup dururken başka yöntemlerle elektrik elde etmeye çalışmak sizce de abeste iştigal değilmidir?
Siz, eğer kendi elektriğinizi üretmek imkanınız olsaydı, ihtiyacınız kadarını mı yoksa onun 50 katını üretip fazlasını çöpe mi atardınız?
Peki ya açığa çıkardığınız karbondioksit ne olacak? Sonunda onu soluyacak bizim kendi çocuklarımız değil mi? İleride oksijen tüpleri ve maskeleriyle dolaşan bir nesli hayal edebiliyormusunuz.Bu sadece getirilerinin bir kısmı.

ŞS-Bu enerjinin maliyeti, garanti süresi ve ekonomik ömrü ne kadardır?

Nesli- Fizibilite çalışmaları sonuçlanmadan kesin rakamlar veremem ancak, şu anda Avrupada PV fiyatları astronomik durumda 1W= 6.- € civarında. DSC teknolojisinde ise 1W= -1.-$. Ve tüm masraflar dahil. Böyle olunca, geri dönüşümü 1.5-2 yılda sağlanabiliyor. Yerli üretim sözkonusu olduğunda bu fiyat daha da aşağılara çekilebilecek. Bu konuda, Amerika Birlesşik Devletleri, Enerji Bakanlığı, Yenilenebilir Enerji Departmanı Laboratuarının (NREL) demecine göre; “Bu DSC teknolojisi, maliyet-etkin potansiyeliyle, günümüzde kullanılan PV teknolojilerini bir tarafa bırakın, konvansiyonel enerji üretim teknolojileriyle bile rekabet edebilecek güçtedir.” NREL-2002
Yani kabaca, bir evin elektrik ihtiyacı 3-5kWh diyelim, yatırımınız 3000-5000.-$ civarında olacaktır bu tahmini fiyata, kurulumu ve diğer, BOS (balans of system costs),(taşıma, kablolar, çeviriciler bataryalar) da (ihtiyaç halinde) dahil olacak. Görüldüğü gibi bu teknoloji bir nimet’tir ve hafife alınmaması gerekir.
DSC- Garanti süresi silikonların aksine çok daha uzundur. Dayanıklılık testleri yapılmış olarak ömrü, en az bir insan ömrü kadardır. Özel olarak kırılmak istenmedikce, kırılmazlar. Güneşte diğerleri gibi (plastik) kavrulup, kıvrılıp bozulmazlar. Silikonlardaki gibi verimlilikleri gittikçe düşen bir grafik göstermezler. Oynak parçaları olmadığından, bozulmazlar.

ŞS- Hangi ülkelerde bu teknoloji kullanılıyor?

Nesli- Türkiyemiz halihazırda kömür ve doğal gaz ithal ederek elektrik üretip enerji açığını kapatmaya çalışan bir ülke konumundadır. Henüz fotovoltaik teknolojisinde herhangi bir birikimi olmaması nedeniyle; ekonomiye gelecekteki etkileri, bu alanda ancak bir geçmişi olan ülkelerin geçirdikleri evrim ve tecrübelerin analizlerinin irdelenmesiyle araştırılabilir. Burada Amerika Birleşik Devletlerini örnek gösterelim:
Amerikalılar geleceğin enerjisi konusunda tercihlerini çoktan yapmışlar. Daha temiz, daha fazla, daha ucuz enerji istemekteler. (Kaynağımız, (U.S. Department of Energy – Energy Efficiency and Renewable Energy). )
Beyaz Saraydan yapılan açıklamaya bakalım; (Beyaz saray Web-Sitesi/Ulusal Enerji Politikası).
“Ulusal Ekonomimizin sıhhati ve geleceği, güvenilir, temiz ve sürdürülebilir bir enerjiye bağlıdır. 2020 ye gelindiğinde ucuz enerjiye doymak bilmeyen iştahımız gereği ihtiyacımız %32 artmış olacak. Güneş Enerjisi bu ihtiyacımızı karşılayacak düzeyde olmasa da, bu yenilenebilir enerjinin Amerika’nın ve Dünyanın ekonomisine önemli katkıları olacaktır. Düşünün bir kere; 1970’lere kadar hiç olmayan bir Solar Endüstri 100 defa katlanan artışlarla yılda milyonlarca Watt’a, pazarda 2.000.000.000.USD varmıştır.Şu anki Endüstri 20.000 kişiye iş imkanı sağlamakla kalmayıp, 2020’de 150.000 kişiye iş demektir. Bu işçilerin beraber çalıştıkları ve beraberce bir sektör oluşturdukları, mühendisler, bilimadamları, idari elemanlar, inşaat ve yapı sektörü, planlama, eğitim, satış elemanları, kalifiye, yarı kalifiye, vasıfsız elemanlar,finans kurumları ve tasarımcılardır. Ve devamlı genişleyen (yılda %31) ve maliyeti gittikçe düşen teknolojisi her geçen gün gelişen bir endüstri olarak özel yatırımcıların ve girişimcilerin iştahını da kabartmakta…”

Ülkemizde de bu gelişmeleri beklemek ve bu tükenmez enerjiden bir an önce yararlanmak üzere harekete geçmekte daha fazla geçikmek, ancak, gelecek neslin yaşam hakkından çalmak olur. Bu konuda karar verme, politika belirleme, insiyatif kullanma durumundaki kurum ve bireyler ülkemizin yüksek menfaatlerini göz onünde bulundurarak sorumluluklarının gereğini cesaretle yerine getirmek için çaba sarfetmelidirler.

Bütün Dünyanın bu enerjiye gittikçe artan ölçülerle yatırım yaptıklarını yakından takip ediyoruz. Inanın çığ gibi gelişiyor. Dünyada iletişim ve bilgisayar sektöründen sonra en hızlı büyüyen sektörüdür. %61, yıllık büyüme oranı… Bu rakam geçen sene %31’lerdeydi. Afrika’nın Entebe’si bile bizden bu konuda ileride. Siz düşünün artık.

ŞS- Bu enerji Türkiye’nin hangi bölgelerinde daha verimli kullanılır?

Nesli- DSC teknolojisi Türkiyemizin her bölgesinde kullanılabilir. Teknoloji buna elverişli, ancak Güneydoğu anadolu, Akdeniz ve Ege bölgelerinde gerçekten çok daha verimli ve ucuz olur.

ŞS- Türkiye’de bu enerjinin yaygın olarak kullanılacağını düşünüyor musunuz? Beklentileriniz neler, yaygınlaşması için ne kadar bir süre tahmin ediyorsunuz?

Nesli- Güneş fakiri Hollanda, Almanya gibi ülkeler bile bu teknolojiden son derece yaygın olarak yararlanırken, her defasında “Güneşimizin bolluğundan” bahseden bizler neden kullanmıyoruz? Halihazırda sıcak su güneş kollektörlerinde dünya dördüncüsüyüz. Demek güneşten yana bir sıkıntımız yok. Sorun yerli üretimimizin olmaması ve dışarıdan ithal edilecek PV’lerin son derece pahalı olması. Eski teknolojinin “üretim” sıfatıyla ülkemize gelmesiçok zor. 200.000.000.$’lık yatırımlardan bahsediyoruz. Tabi ki irili ufaklı, “montaj” üzerine yatırım yapılabilinir belki, ancak teknolojiyi transfer etmeden 8-10.000.000.$’lık yatırımların (hele eski teknoloji olarak) yapılması, -hammadde sorunu da çözülmemişken- akıllıca olmaz.
Bizim halkımız son derece zeki ve anlayışlıdır. Bakın, İzmir’den Van’a bir çizgi çekin, altında kalan tüm bölgede güneş isitmalı su olmayan bir bina göremezsiniz. Zengin fakir herkes kullanıyor. Elektrikte de aynı olacak, buna inanıyorum. Ucuz ve karlı olunca herkes kullanacak. Sadece ücra köşelerdeki villalar değil. Sonra unutulmaması gereken başka bir nokta var ki o da tarımda sulama… Bu sistemle 2000$ ‘lık yapacağınız yatırım ile tarlanızı açacağınız bir kuyudan veya yakından geçen nehir veya sulama kanalından bedava su çekip tarlanızı sulayabileceksiniz. Elektriğe hiç para ödemeden. Ne kadar süreyle mi? Ömür boyu.

Şule SOYER

Jeoekonomist

04.04.2006

Barter Nedir?

Barter, bir firmanın satın aldığı mal ve hizmetin bedelini kendi ürettiği mal veya hizmetle geri ödemesidir. Para olmaksızın yapılan, sahip olunan mal ve hizmete karşılık, ihtiyaç duyulan mal ve hizmetin satın alınması işlemidir. Bu sistemde de para kullanılmaktadır. Ancak diğer ticari işlemlerden farklı bir işlevi vardır. Zira, burada para bir değer saklama aracı olarak değil (store of value), bir muhasebe birimi (unit of account) olarak kullanılmaktadır.
Barter sistemi uygulamada, bir taraftan mal ve hizmetlerin satışında bir pazarlama ve satış tekniği olarak kullanılmakta, bir taraftan da bir finans tekniği olarak finansman ihtiyacında faydalanılmaktadır. Takas, barter uygulamasının daha saf ve ilkel bir şeklidir.
Takas işlemi, iki kişi arasında yapılan ve aynı değerdeki malların değiş-tokuş edilmesi olarak tanımlanabilir. Açıktır ki, bu işlemin gerçekleşebilmesi, her iki tarafın bu ürünlere ihtiyaç duymasına ve mal veya hizmetlerin değerlerinin birbirine eş değerde olması şartlarına bağlıdır.
Barter sisteminde ise, birden fazla firma ve birden fazla hizmet ve mal bulunmakta ve bunlar bire bir değil, barter sistemi içinde faaliyette bulunmaktadırlar.

BARTER SİSTEMİNİN AVANTAJLARI
Nakitsiz Finansman
Barter sisteminden mal veya hizmet satın alan üye nakit ödememekte, dolayısıyla firmaların ihtiyaçlarının karşılanmasında nakit akım dengesi olumsuz etkilenmemektedir. Özellikle finansman imkanlarının daraldığı ve finansman maliyetlerinin yükseldiği dönemlerde sistem tercih edilmektedir.
Barter kredileri, daha önce nakit olarak yapılan harcamalarla ilgili maliyet kalemlerinde kullanılabilmekte ve sağlanan nakit avantajı firmanın cari harcamalarında kullanılarak finansman maliyetleri düşürülebilmektedir.
Mal ve Hizmet Alımlarında Faiz Kadar Tasarruf
Uygulamada belli bir satın alım limiti kullanan barter üyeleri, nakit para kullanmadıklarından faizsiz ticaret yapmaktadırlar.
Nakit para kullanılmaması nedeniyle faiz yükünün ortadan kalkması kar oranlarını artırmaktadır. Özellikle doyum noktasında olan sektörlerde daha fazla mal üretilip satılması güç olduğundan firmalar karlılıklarını maliyetlerini düşürmek suretiyle artırmak istemektedirler. Ancak, satın almada daha ucuz mal ve daha ucuz işçiliğin kaliteyi düşürebileceği endişesiyle firmalar genellikle satın almada para ile oynanabilecek yöntemleri tercih etmektedirler. Leasing, factoring gibi finansman teknikleri bu zorlamanın sonucunda uzun süredir kullanılmaktadır. Barter sistemi para kullanılmaksızın işlediğinden firmalara faiz kadar bir maliyet düşüşü temin edebilmektedir.
Ek Pazarlama ve Ciro İmkanı
Barter organizasyonlarına üye olan firmalar Internet dolayısıyla bir pazarlama ve bilgi iletişim ağına dahil olmaktadırlar. Barter sistemine gerek iç, gerekse dış pazarlardan gelen talepler, mal ve hizmet arz eden üyelere yeni pazar imkanları yaratabilmektedir.
Sistemin işleyişi gereği sistemden mal ve hizmet alındığında, buna karşılık gösterilen mal ve hizmetlerin barter sisteminde satılması kolaylaşmaktadır. Açıktır ki, sistem üye sayısını artırdıkça bu imkan artacaktır.
Firmanın atıl kapasite problemi varsa yukarıdaki etki daha da artacaktır. Zira, barter sisteminde firma, hangi ürünlerini hangi miktarda sisteme sunacağına kendi karar vermekte, istediğinde arz yapısını değiştirebilmektedir. Bu nedenle, sisteme öncelikle stoklar ve atıl kapasite arz edilebilmektedir.
Diğer taraftan, yukarıdaki süreç sistemde yeni müşteri potansiyeli yaratmakta ve ilave müşteriye bağlı ciro ve kar artışına neden olabilmektedir. Sistemde her arz alımı da beraber getirdiğinden, bu işletmeler için üretim artışı ve ek istihdamı da uyarabilmektedir.
Alacak Riskinin Ortadan Kalkması, Çabuk Tahsil
Barter uygulamasında mal ve hizmet arz eden firma, satış anlaşması yapılmasından önce alıcı firmanın barter hesabını fatura bedeli kadar bloke ettirebilmekte ve ödemeyi riskten arındırabilmektedir. Zaten genel uygulama uyarınca her işlem öncesi bir satış izni alınması söz konusu olmakta, sistem daha önce de belirtildiği gibi bir havuz mantığıyla çalıştırılarak alacaklı korunmaktadır.
Sistemin tercih edilmesinin bir başka nedeni tahsil süresinin kısalmasıdır. Zira, satış yapan firma, alacağının tahsili için satış yaptığı firmanın sisteme satış yapmasını beklememekte, sisteme arz edilmiş bulunan diğer mal ve hizmetlerden alarak alacağını tahsil edebilmektedir.
Reklam İmkanı
Barter organizasyonlarının üye listeleri, sisteme sunulan mal ve hizmetlerle ilgili ayrıntılı bilgiler bu organizasyonların bilgi bankalarında bulunmaktadır. Bu bilgiler Internet ortamında üyelerin kullanımına sunulduğundan üyeler ücretsiz ve hedefine ulaşan bir reklam imkanı yakalamış olmaktadırlar.
Ek İthalat ve İhracat İmkanı
Barter şirketleri, uluslararası pazarlarda da faaliyet göstermekte, sisteme üye olan firmalar dış ticaret işlemlerinde ilave imkanlar elde edebilmektedir.
Aslında burada önemli olan nokta, barter organizasyonlarının teknoloji yardımıyla hızlı bilgi üretmesi ve bunları hızlı bir şekilde iletebiliyor olmasıdır. Bu özellikle yurt dışında ilişkileri olan veya olmasını hedefleyen firmalar için önem arz etmektedir. Zira, özellikle büyük ölçekli firmalar bu bilgilerin önemini kavramış ve bu alana yatırım yapmışlardır. Ancak küçük ve orta ölçekli işletmelerin KOBİ’lerin) buna yatırım yapabilecek güçleri bulunmamaktadır. İşte özellikle bu yapıdaki işletmeler söz konusu zorlukları aşma amacıyla barter organizasyonlarına dahil olmaktadırlar.
Vadeli Kredi İmkanı
Barter şirketleri, üyelerine bir çeşit barter finansman kredisi kullanırmış olmaktadırlar. Bu süre yurt dışı uygulamada 12 ay olup, Türkiye uygulamasında genellikle 9 aylık bir süredir. Barter üyeleri, satın aldıkları mal ve hizmetlerin bedelini 9 aylık bir süre içinde kendi ürettikleri mal ve hizmetle ödemektedirler. Bu süre içinde mal ve hizmet satışı yoluyla ödeme yapılmazsa sürenin sonunda borç nakit olarak kapatılmaktadır.
Alacak Değerinin Korunması
Barter sisteminde yapılan satışlarda, mal ve hizmet bedeli, birim para (ABD Doları, Alman Markı, ECU) üzerinden hesaba alacak olarak geçirildiğinden, değer kaybı ortaya çıkmamaktadır.
Tedarik Kolaylığı
Barter sistemi üyelerinin satın alma taleplerini kategorize etmekte, üye firmalar satın almak istedikleri mal veya hizmeti aramaksızın bulabilmekte, tedarik işini barter şirketinin bilgisayarı ve danışmanları yapmaktadır. Satın alma talepleri barter çalışanları tarafından araştırılmakta ve alternatif öneriler getirilmektedir. Böylece önemli bir zaman tasarrufu sağlanabilmektedir.

Şule SOYER

Jeoekonomist

20.02.2006

Ekonomilerin parasallaşması; Senyoraj (Seigniorage) Geliri

Öne çıkarılmış

Senyoraj, genel anlamda devlet tarafından para basılarak kazanılan kardır.
Bu açıdan bakıldığında, eğer para birimi üretimine dahil olan maliyetten daha fazla değer üretiyorsa, hükumet bir kazanç elde eder ancak, enflasyon para miktarındaki artıştan kaynaklanırsa, bu kez senyoraj ve enflasyon vergisi birbirine eşit olacaktır. Tabii bu durumda öne çıkan yaklaşım senyorajın mali yönü ile parasal yönünün birbirinden ayırt edilmesi olmaktadır.
İstikrarlı büyüme sürecinde olan ülkeler için, parasal genişleme sürecinde yaratılan gelirlerin “senyoraj” ve “enflasyon vergisi” olmak üzere iki kısımdan oluştuğu varsayılmaktadır. Melnick ve Sokoler (1984).

Ancak ülkenin ekonomik büyüme hızı düşerse, bu durumda ortaya çıkan senyoraj kaybını telafi edecek biçimde enflasyon oranında bir artış ortaya çıkacaktır. Ve zorunlu olarak ortaya çıkacak olan enflasyon artışının boyutunun ne olacağı da elbetteki para talebi faktörüne bağlıdır.
Gelişmekte olan ülkeler açısından bakarsak, merkez bankasının yanı sıra diğer bankalarda sistemde para yaratan kurumlar olarak büyük bir öneme sahiptir. Bu sebeple bankacılık sistemine yönelik yapılan düzenlemelerin etkisi, kamu kesiminin elde ettiği senyoraj gelirlerinin düzeyini doğrudan etkilemektedir.
Hükumetler senyoraj gelirlerini artırmak için finansal baskıyı da gelir kaynağı olarak kullanırlar. Çünkü; vergi toplamanın maliyeti, finansal baskı politikası uygulamaya göre çok daha yüksektir, ayrıca geleneksel vergilendirmeye göre finansal baskı politikasının politik bir riski de yok. Finansal baskı politikalarıyla faiz oranlarının artmasına da kısıtlamalar getirilebilir. Fiyatların arttığı bir ortamda, finansal baskı politikalarıyla getirilen bu kısıtlamalar faiz oranlarının düşmesine ve sonuç olarak ta kamu borçlarının reel değerinin düşmesine yol açar. Faiz oranlarının düştüğü bir ortamda ulusal paraya talebi artacağı için senyoraj gelirleri de artacaktır.
Finansal baskı politikaları ile senyoraj gelirinin artmasına neden olan bir diğer pozitif etki de, bankaların tutulması gereken zorunlu karşılık oranları arttırılacağı için senyoraj gelirlerinin tabanının büyümesine de olanak sağlayacaktır.

Toplumun nakit talebi ve bankaların rezerv talebinden merkez bankasının senyoraj geliri, toplumun mevduat talebinden ise bankaların senyoraj gelirleri kaynaklanmaktadır
Kamunun senyoraj gelirleri elde etme süreci ile ilişkili olarak bankacılık sektörüne yönelik düzenlemeler ile merkez bankasının uyguladığı zorunlu karşılık politikasının niteliği fırsat maliyeti (kamu maliyesi) açısından oldukça önem arz etmektedir.

Şule SOYER

Jeoekonomist

12.11.2019