Arbitraj, spekülasyon, manüplasyon

Arbitraj, spekülasyon ve manüplasyon, ekonomi piyasasında yaygın olarak kullanılan ancak sıklıkla  birbirine karıştırılan  kavramlardır.

Arbitraj, döviz piyasasındaki ya da ülkeler arasındaki faiz oranlarındaki farktan yararlanmak üzere fonların kısa vadeli ve hızlı hareketlerini ifade eden bir terimdir. Örneğin New York’ta 1 Euro 1.35 Dolar’dan işlem görürken, Londra’da 1 Euro 1.55 Dolar’dan görüyorsa, arbitraj getirisi sağlamak isteyen kurumlar New York’ta Dolar karşılığında Euro satın alır ve bu Euro’ları  Londra’da satarlar.

Değişik piyasalarda oluşan fiyat farklılıklarından yararlanmak sebebiyle yapılan hisse senedi, değerli maden ve evrak işleri de arbitraj kapsamına girer.

Gerek döviz pozisyonunu dengelemek, gerekse kur farkından yararlanmak veya harici bir talebi (müşteri talebini) karşılamak maksadıyla bankalar tarafından yapılan döviz tahvil muamelesi bir arbitraj işlemidir.

Özellikle uluslararası piyasalarda mevcut döviz riskinin azaltılması amacıyla yapılan swap işleminde de, bir tarafın ihtiyacı olanı karşı taraftan alması karşılığında buna tekabül eden başka bir dövizin verilmesi, başlangıçta belirtilen kurdan vade tarihinde tekrar dövizlerinin değişimi, şeklinde cereyan eden bir arbitraj işlemi söz konusudur.

Spekülasyon, ileride ortaya çıkabilecek fiyat dalgalanmalarından yararlanarak kazanç sağlamaktır.

Çağdaş ekonomilerde spekülasyon hareketlerinin çoğunluk noktası borsalardır. Vadeli borsa işlemleri, geniş çapta spekülasyona imkan hazırlayan bir alet niteliğindedir.

Spekülataörler,  arbitraj yapanlardan farklı olarak risk alırlar. Çünkü spekülatörler piyasadaki mevcut yapıyı değerlendirerek beklentilerini oluştururlar ve bu duruma göre alım-satım yaparlar. Dolayısıyla spekülatör, piyasayı inceler ve önemli olay gerçekleşmeden önce harekete geçer. Büyük riskleri göze alan spekülatörlerin uyguladıkları yöntemlerde ise, ne tür bir sonuçla karşılaşacağı, piyasanın ileride ne yönde hareket edeceğine bağlıdır. Bu yöntemlerin son derece büyük zararlara yol açabileceği kesinlikle gözardı edilmemelidir.

Manüplasyon, piyasalarda hile ile kazanç elde etme olayıdır.

Manüplasyon yapanlar üzerinde oynadıkları varlığın fiyatını istedikleri yönde değiştirerek haksız kazanç sağlarlar veya bir varlıktan aşırı miktarlarda alım-satım yaparak fiyatını etkilerler. Örneğin, piyasada bir şirket için, kamu bankasına olan kredi borcunu ödeyemediği, işçi çıkardığı ve konkordatoya gideceği yönünde haberler çıkarıyorlar ve bu olumsuz söylentiler nedeni ile şirket hisselerinin fiyatı taban yapınca bu hisseleri alıyorlar, daha sonra piyasalardan topladıkları bu hisseler gerçek değerini bulunca satıyorlar ve çok büyük kârlar elde ediyorlar.

Manüplasyonlar, piyasalar ve ekonomiler için son derece zararlı olan yanlış yönlendirmelere sebep olmaktadırlar. Bu nedenle  bütün ülkelerde  manüplasyonları önleyecek kanunlar vardır. Ancak, gerek manüplasyonları tespit etmenin güçlüğü gerekse manüplasyon yapıldıktan sonra çok geç kalınmış olması nedeniyle pek  fazla uygulanamamaktadırlar.

Sermaye piyasalarında, spekülasyon, manüplasyon, içeriden bilgi sızdırmak suretiyle yapılan işlemler bir özel sektör yolsuzluğu olarak gündeme gelmektedir. Benzer işlemlere para ve döviz piyasalarında da rastlanılmaktadır.

Spekülasyon ve spekülatör kavramları küresel yaklaşımlar altında hak etmediği yasal bir çerçeveye oturtulmakta hatta spekülatör piyasayı stabilize eden bir eylemci olarak görülebilmektedir. Oysa spekülasyon, manüplasyon işlemleri sonuçta ya kamu kaynağını ya da bir tasarrufu haksız olarak ele geçirme eylemidir.

Şule SOYER
Jeoekonomist                                                                                                                      4.11.2003

Üçüncü Sektör

Üçüncü sektör, gelişmiş ülkelerde çok hızlı bir büyüme içerisindedir. Kamu sektörünün yükünü kısmen azaltmaktadır. Eğitim, çevre, sağlık, yaşlı ve kimsesizlere yapılan yardımlar vs. üçüncü sektörün faaliyetlerinin bir kısmını oluşturmaktadır.

Üçüncü sektör dünyada gönüllüleştirme devrimini sessiz sedasız gerçekleştirmektedir. Gönüllüleştirme ile devletin  bir kısım görev  ve fonksiyonları “kâr amacı gütmeyen özel sektör” (gönüllü sektör)’e devredilmektedir.

Özel sektör gönüllüleri, toplumda gönüllü çalışmaları teşvik etmek ve birikimli insanların potansiyellerini verimli kılmak adına bir  çatı altında toplanarak Özel Sektör Gönüllüler Derneği’ni kurmuşlardır.

Özel Sektör Gönüllüler Derneği, iş dünyası profesyonellerine yönelik bir gönüllü oluşumdur. Temmuz 2002’de 13 şirket tarafından kurulmuştur ve şu anda 40’a yakın üyesi vardır.

Özel Sektör Gönüllüler Derneği, en fazla ABD’de gelişmiş bir kavramdır. ABD’de 90-100 milyon insan haftada 3 saatini gönüllülük işlerine ayırıyor ve bu çalışmalara katılımlar artarak devam ediyor.

Bu tür organizasyonlar, gönüllü çalışmalara katılan özel sektör çalışanlarının hayatlarına artı değerler katmaktadır.

Yapılan araştırmalarda ortaya çıkan sonuçlara göre gönüllü olmak ile kazanılan özellikleri şöyle sıralayabiliriz;

– Motivasyonun artması,

– İşe bağlılıklarının artması,

– Manevi huzur,

– Özgüven gelişimi,

– Yeni beceriler, yeni bir çevre ve arkadaşlıklar,

– Sosyal bir gruba dahil olma,

– Toplumda örnek bir birey olma,

– Eğlenceli vakit geçirirken toplumda fark yaratmak,

Bu organizasyonun amacı ;

– Özel sektörün insan kaynaklarını ve uzmanlığını değerlendirerek gönüllülük yoluyla sivil topluma katkıda bulunmak,

– Toplum ve özel sektör  arasında dinamik bir ilişki yaratmak,

– Şirketler arasında gönüllülük kavramının yayılmasına önderlik etmek,

– Toplumsal ihtiyaçların saptanması ve çözümünde sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak, onların faaliyetlerine çalışanlarının yönlendirilmesini ve  teşvik edilmesini sağlamaktır.

Özel Sektör Gönüllüler Derneği, diğer derneklerden farkı olarak sadece özel sektör çalışanlarının gönüllü olmaları için çalışmaktadır.

Şirketler bu konularda hiç bir maddi yardımda bulunmaksızın sadece insan kaynaklarını, bilgi ve tecrübelerini sivil topluma aktarmak amacını taşımaktadırlar.

Bu organizasyonda, her şirket kendi kapasitesine uygun olarak gönüllü çalışmalara katılmaktadır. Dernek projelere ilk katılan şirketlerin % 10 oranında çalışanlarının gönüllü olmalarını öngörmektedir.

Özel Sektör Gönüllüler Derneği üyelerine, Stratejik Girişimlerine çok-yönlü destek, çeşitli bilgiye ulaşmada kolaylıklar, organizasyon ve şirket içi gönüllülük programlarının uygulanması gibi konularda destek vermektedir.

Üçüncü sektör, dünyada kendi sınırlarını aşarak olabildiğince her köşeye ulaşabilme çabalarında hızlı bir performans göstermektedir. Globalleşmenin eleştirildiği ve tepki gördüğü son zamanlarda gönüllülük çalışmaları global dünyanın her kesiminden destek ve katılımlarla geç kalınmışlığın farkını hızla kapatma çabalarını başarılı bir şekilde sürdürmektedir.

Şule SOYER
Jeoekonomist                                                                                                                      10.11.2003

Regülasyon ve Deregülasyon Politikası

Regülasyon, devletin ekonomiye direkt müdahale ettiği çeşitli iktisat politikası araçlarından biridir. Devlet bu müdahalesini çeşitli alanlarda, piyasaya giriş çıkışı düzenleyici yasal tekeller oluşturarak yapmaktadır.

Regülasyonlar devlet tarafından ekonomik ve sosyal amaçlara yönelik olarak uygulanmaktadır. Asgari ücretin belirlenmesi, döviz kuru kontrolü, rekabetin düzenlenmesi yönünde yapılan uygulamalar, fiyat kontrolleri, uluslararası ticaretin tarifeler, miktar kısıtlamaları, kotalar gibi düzenlemelerle kontrol altında tutulması, kamu iktisadi teşebbüslerinin görev zararlarının hazineden karşılanması ve hazineden yardım yapılması, özel sektör yatırımlarına teşvik uygulamaları ile sübvansiyonlar sağlanması ekonomik regülasyonlara örnek olarak verilebilir.

Deregülasyon, devletin karar alanını daraltan  regülasyonların, azaltılması veya kaldırılması, kamu kudretinin özel sektöre ve sermayeye devredilmesi yönünde yapılan yasal düzenlemelerdir.

Dünyada, uzun yıllar devlet tekeli altında sunulan posta, telekominikasyon, demiryolları,  havayolu taşımacılığı ve enerji gibi hizmetler giderek artan bir şekilde özelleştirilmektedir. Bugün eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi hizmetler artık bütünüyle kamusal olmaktan çıkmıştır.

Teknik nitelikleriyle regülasyon-deregülasyon kavram çifti, etkin kamu yönetimi reformunun altını çizmektedir. Etkin kamu hizmeti, halkın hızlı, kolay ve eşitçe erişebildiği toplumsal hizmettir. Etkin kamu yönetimi ise bu nitelikte hizmet üreten bürokrasidir.

Deregülasyon düzenlemelerinin rekabetçi bir sisteme geçişteki en önemli rolü siyasetin etkisini azaltmak ve böylece rant arama faaliyetlerinin maliyetlerini artırmak olacaktır.

Kamusal regülasyonların bir kısmının uygulanması mutlaka gereklidir. Örneğin, trafik kurallarına uyulması, çevre kirliliğinin azaltılması, zorunlu ilköğretim vb. Ancak ekonomik regülasyonların önemli bir kısmı, piyasa ekonomisinin işleyişini tamamen bozucu etkiler göstermektedir. Bu nedenle ekonomik regülasyonların mümkün olduğu ölçüde kaldırılması gereklidir.

Regülasyon sistemlerinin tasarlanmasında bağımsızlığın ne kadar olacağının iyi belirlenmesi gerekir. Bağımsız regülasyon otoritelerine yeni geçmekte olan ülkelerde regülatörlerin bağımsızlığını sağlayabilmek oldukça güç olabilmektedir. Teknik karar verme mekanizmalarının belirleyici rolü burada ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle regülasyon otoriteleri temel kriterlerini halka açık yapmalı ve bunların toplum tarafından sorgulanabilmesine imkan tanımalıdır.

Devlet tarafından sosyal ve ekonomik amaçlara yönelik olarak uygulanan regülasyonları oluşturmanın da çeşitli  maliyetleri bulunmaktadır. Bunlar oluşturma ve uygulama maliyetleri, işlem maliyetleri, uyum maliyetleri bilgi edinme maliyetleridir.

Deregülasyon reformu devletin geleneksel rolü ve görevlerini önemli ölçüde ortadan kaldırmaktadır.

Örneğin; Hapishaneler ABD’nin bir çok eyaletinde özel kesime devredilmiştir. Dünyada sosyal güvenlik sistemini özelleştiren ilk ülke Şili’dir ve Şili modeli halen birçok ülke tarafından uygulama aşamasındadır.

Devletin yasal monopol ve fiili monopol konumunda olduğu tüm sektörlerde bu monopollere son verilmedir. Tüm sektörlerde piyasaya girişin önündeki engellerin, regülasyonların azaltılmasına ve deregülasyon reformunun uygulanmasına hız verilmelidir.

Şule SOYER
Jeoekonomist                                                                                                                      05.05.2007

Mobbing-İşyerinde Duygusal Saldırı!

Son yıllarda, özellikle gelişmiş ülkelerde çok yaygınlaşan mobbing, iş yerinde ruhsal taciz veya iş yerinde psikolojik terör olarak tanımlanıyor.

Mobbing, duygusal bir saldırıdır. Hedefi ise, bir iş yerindeki kişi veya kişiler üzerinde sistematik baskı yaratarak ahlâk dışı yaklaşımla iş performansını ve dayanma gücünü yok edip, işten ayrılmaya zorlamaktır.

Gelişmiş ülkelerde cinsel tacizin de önüne geçen mobbing çoğunlukla üst düzey yönetim kademesinde çalışanlar tarafından uygulanmaktadır. Araştırmacılar, mobbing mağdurlarının bazılarının otuzlu yaşlarda, bazılarının ise lisans üstü eğitiminin olduğunu vurgulamaktadırlar.

Mobbing, örgütler içinde bulaşıcı bir hastalık gibidir. İyileştirici önlemler alınmazsa örgütün bütün yaşamsal oganlarına yayılır. Çalışan personelde, işletmeye ve çalışma arkadaşlarına olan güven ve saygı azalır, motivasyon düşer, çalışma ortamı ve çalışanlar ile örgüt arasında uyumsuzluk başlar, iş verimliliği düşer.

Mobbing durumunda pasif saldırganla başa çıkmak aktif saldırgana göre daha zordur. Çünkü pasif saldırganlar kötü davranışlarını örtmek için uygun ortamlarda anlayışlı ve samimi davranışlar sergilerler. Saldırgan, kişiye yönelik cinsiyet, yaş, din, uyruk, özürlü olmak gibi herhangi bir nedene dayalı belirli bir ayırımcılıktan çok, kişiyi iş yaşamından dışlamak amacıyla taciz, rahatsız etme ve kötü davranış yoluyla kasıtlı hareketler sergiler.

Mobbing yapılan kişi, her sabah güne iş stresi ile başlar ve işe gitmek istemez. İçinde bulunduğu çaresiz durum kişinin sağlığını ciddi anlamda tehdit eder. Mağdurları en fazla etkileyen mobbing’in sıklığı, tekrarı ve süresidir. Herkesin dayanma süresi farklı olduğu için vereceği zararın etkisi de kişiye göre değişmektedir.

Yapılan araştırmalar, mobbing’e maruz kalan kişilerin çalışma hayatlarında zeka, dürüstlük, yaratıcılık, başarı gibi bir çok olumlu özellik gösteren duygusal zekası yüksek kişiler olduklarını ortaya koymuştur.

Özellikle yaratıcı insanların ürettikleri yeni fikirlerin diğerlerini rahatsız etmesi ve daha yüksek mevkilerde çalışan kişiler için tehdit oluşturdukları nedeni ile seçilmiş kişilerdir. Bu kişiler işini seven, yaptıkları işle bütünleşen, örgütün hedeflerine ve saygınlığına inanan çalışanlardır.

Mobbing davranışlarından bazıları;

-Yaptığınız işin sürekli eleştirilir,
-Üstünüz ,meslektaşlarınız ,birlikte çalıştığınız kişiler kendinizi gösterme olanaklarınızı kısıtlar,
-Özel yaşantınız sürekli eleştirilir,
-Çevrenizdeki insanlar sizinle konuşmazlar ve başkalarına ulaşmanız engellenir,
-Dini ve siyasi görüşünüzle alay edilir,
-Asılsız söylentiler ve hakkınızda kötü konuşmalar yapılır,
-Sizi gülünç düşürmek için her türlü hareketleriniz taklit edilir,
-Cinsel imalarda veya doğrudan cinsel tacizde bulunulur,
-Size verilen işler geri alınır kendinize yeni bir iş bile yaratamazsınız,
-İşiniz sürekli değiştirilir, itibarınızı düşürecek şekilde niteliklerinizin dışındaki işler verilir,
-Fiziksel olarak ağır işler yapmaya zorlanırsınız,
-Fiziksel şiddet tehditleri yapılır,

Örgüt bu davranışları görmezden geldiği yada göz yumduğu, kışkırttığı için mağdur kendini çaresiz hisseder ve mobbing gerçekleşir. Mobbing örgütün seçtiği hiyerarşik yapı ve örgüt kültürüne göre yatay veya dikey olabilir. Hiyerarşi fazla ise, mobbing dikey, daha az ise yatay olur.

Mobbing, her iş yerinde ve her türlü kuruluşta olabilir. Herhangi biri mobbing kurbanı olabilir veya bazı insanlar da belirli özelliklerinden dolayı seçilebilirler.

Mobbing’e maruz kalanlar, yaşadıklarının tanımlanmış bir iş yeri sendromu olduğunu, uğradıkları tacizin kendi suçları olmadığını anlamalılar ve bu yönde mücadeleye devam etmeliler. Aynı zamanda psikolojik yardım almak, onları yaşadıkları sendrom karşısında verecekleri mücadelede daha bilinçli ve güçlü kılacaktır.

Avrupalı uzmanlar, mobbing sendromuna yakalanan bir kişinin topluma maliyetinin yıllık gelirinden fazla olduğunu belirtiyorlar. Acı olan , gelişmekte olan ülkelerde çok sayıda çalışanın benzer durumda olması ve bunun ciddi anlamda psikosomatik rahatsızlıklara neden olabileceğinin bilinmemesidir.

Şule SOYER
Jeoekonomist                                                                                                                      1 Aralık 2003

Satışlarımı nasıl artırabilirim?

Piyasalarda, finans, operasyon, üretim ve satış dikkate alınması gereken konulardır. Piyasaları bu perspektiften incelemek bize yarar sağlar.
Bir ürün veya hizmetin satışlarını yükseltebilmemiz, içinde bulunduğumuz piyasayı iyi yorumlamakla mümkün olabilir.
Buda müşterilerimizi tanımak ve anlamakla, ürünlerimizin neden tercih edilip edilmediğinin tespitleri ile doğru orantılıdır.
İş dünyası için en kıt bulunan kaynak müşteridir. Bu nedenle “müşteri merkezlilik” kavramı iş dünyasının yeni felsefesi olmuştur.
İşte, satışlarımızı artırma çabalarımızı destekleyecek sorgulamalar bu yüzden gerekli olan çalışmalardır;

Ürün veya hizmetlerimizi diğerlerinden farklı kılan unsurların tespiti,
Bu unsurların müşterilerimiz tarafından ne derece anlaşıldığı,
Müşterilerimizin beklentilerini karşılayabilme yetimiz,
Müşterilerimize sunduğumuz katma değerin etkisi,
Satışlarımızı artırmanın ve müşterilerimizi anlamanın en önemli adımlarıdır.

Dikkat etmemiz gereken başka faktör ise rakiplerimizi anlamaktır!

Rakiplerimizin ürün veya hizmetleriyle bizimkiler arasındaki farkın ne olduğunu mutlaka tespit etmeliyiz.

Rakiplerimizin ürün veya hizmetleri neden daha çok tercih ediliyor?
Bu soruyu müşterilerin kullanım alışkanlıkları ve sosyoekonomik durumlarıyla ilgisini yorumlayarak ve müşterilerin ideallerindeki ürün veya hizmetin tarifini yaparak;
Rakiplerimizin ürün veya hizmetlerinin müşterilerce nasıl algılandığını tespit ederek;
Bizim ve rakiplerimizin müşterilerinin memnuniyet düzeylerini ölçerek;
Müşterilerin memnuniyetini etkileyen faktörleri belirleyerek, cevaplayabiliriz.

Şule Soyer
Jeoekonomist                                                                                                                      05.05.2007